16 Nisan günü gerçekleştirilecek Anayasa Değişikliği Referandumu öncesi halkı bilgilendirme çalışmalarına devam eden Cumhuriyet Halk Partisi Karadeniz Ereğli İlçe Örgütü, 10 Nisan gününü de Kandilli ve Gökçeler’de değerlendirdi.
Kandilli Belediye Başkanımız Mustafa Aydın ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanımız Şerif Sertan Ocakcı, Zonguldak Milletvekillerimiz Şerafettin Turpçu ve Ünal Demirtaş, eski belediye başkanımız Halil Posbıyık, İlçe yöneticilerimiz, Kadın Kolları Başkanımız ve yönetimi, Belediye Meclis üyelerimiz, partimizin önceki ilçe başkanları, önceki dönem yöneticilerimiz ve çok sayıda üyemiz ile Kandilli ve Gökçeler ziyareti yapmıştır.
İlk olarak CHP Kandilli Belde Başkanlığı binasında üyelerle bir araya gelen yaklaşık 80 kişilik partililerimiz Kandilli esnafını ve kahvehanelerini ziyaret etti. Daha sonrasında GMİS yetkilileri ile saat.15.00 de TTK Armutçuk girişinde vardiyaya gelen ve vardiya çıkışı yapan madencilerimizle buluşan partililerimiz Madencilerimizle selamlaşıp Hayır gerekçelerini anlattı. Armutçuk Maden Müessesi ziyareti sonrasında Gökçelere geçen partililerimiz esnaf ve kahve gezileri yaptı. Kandilli ve Gökçelere ziyaretimiz sonrasında Gökçeler sakininin cenaze evine uğrayarak taziye ziyaretinde bulundular.
İlçe Başkanımız Sertan Ocakcı, Milletvekillerimiz Şerafettin Turpçu, Ünal Demirtaş ve eski belediye başkanımız Halil Posbıyık Gökçeler kahvesinde düzenlenen sohbet programında Kandilli ve Gökçeler sakinlerine hitaben birer konuşma yapan CHP'liler özetle şu görüşleri sundular:
SERTAN OCAKCI
"Türkiye, son yıllarda işsizlikten teröre birçok sorunla karşı karşıya. Üreticinin ürettiğini satamadığı, esnafın siftah yapmadan kepenk kapattığıi işçi ve memurlarımızın borç batağı içinde olduğu günümüz Türkiyesi'nde öncelikli sorunlarımız başkayken, tek bir kişinin saltanatının sağlanması için böyle bir referandum getirildi karşımıza. AK Parti, CHP, MHP mücadelesi değil bu sandık. 16 Nisan Referandumu'nun neden yapılmak istendiğini iyi anlamalıyız. Görünürde 18 madde var görünüyor ama asıl tehlike, bu 18 maddenin bazılarının içine yerleştirilen ayrıntılar. Bugün ülkede yaklaşık dört milyon Suriyeli var ve bu Suriyeliler her ay yaklaşık bin iki yüz lira maaş alıyorlar devletten. Devlet bu maaşın yanında konut ve gıda yardımında da bulunuyor. Ancak ülkemizde bir de altı milyon işsizimiz olduğu gerçeği var. Evindeki çoluk çocuğuna ekmek götürmek zorunda olan vatandaşımın cebinde ise para yok. İşsiz vatandaşımın yolu hastaneye düştüğünde, sigortası olmadığı için sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamıyor ama aynı hastanelerde herhangi bir Suriyeli ile ilgilenilmemesi suç sayılıyor. Bununla birlikte, bizim gençlerimiz üniversite sınavlarına hazırlanıp bir kısmı bu sınavlarda balarılı olamadıkları için herhangi bir üniversiteye giremezken, Suriyeliler sınavsız üniversiteye girebiliyor. Ülkemiz zaten ekonomik olarak batmış vaziyette, yetmediği gibi Suriyeliler yüzünden ekonomimize ayrı bir külfet getirdik. Artık şöyle düşünmeye başladık Onlar mı Türkiye vatandaşı yoksa biz mi Suriyeliyiz? Altı milyon işsizine bakamayan bu ülke, dört milyon Suriyeliye bakıyor. Bu Suriyeliler yarın bir gün kendi belediye başkanlarını da kendi milletvekillerini de çıkaracak duruma gelecektir.
Bütün bunların yanı sıra bu ülkede bir de terör belası var. Eskiden şehit haberleri geldiğinde televizyon ekranları kararırdı ama bugün şehit haberleri altyazı olarak paylaşılıyor. Ekonomide dolar almış başını gidiyor. Köylerimizde göç devam ediyor. AK Parti döneminde hiçbir yeni işletme açıldı mı, bir bakın geçmişe. Yol var, köprü var, o var-bu var ama istihdama yönelik hiçbir yatırım yok. Birçok köyde mezar kazdıracak genç bulamıyoruz ama anayasa değişikliği adı altında bir kişiyi tek adam ilan etmeyi düşünüyoruz."
HALİL POSBIYIK
"2010 Referandumu öncesinde de vatandaşlarımı ısrarla uyarmıştım. Bu referandumda sandıktan evet çıkarsa bu ülke polis devleti ile yönetilmeye başlayacak, demiştim. Bugün haklı çıktığımı görüyorum. Bugün de çocuklarımızın geleceklerinin, istikballerinin karanlığa doğru gittiğini gördüğüm için vatandaşlarımızı ziyaret ederek karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi anlatmaya çalışıyorum. Bu tehlikeden hepimizin korunması gerekir. Bir yeri, bir toplumu yönetirken, yönetenin yanına bir danışma kurulu koyarız ki, o tek kişi de insan olarak bazı hatalar yapabilir. Bu sebeple de mümkün mertebede fikirlerin ortak paydada birleşmesi gerekir. Tek adam yaratma noktası ise hakikaten ülkemiz için çok kötüdür. Bugünkü cumhurbaşkanımız on beş yıldır başımızda. Kendisiyle hiçbir problemimiz yok. Sayın Başbakanla ve siyasi partilerle de hiçbir problemimiz yok. Bütün bunların temel amacı, ülkemizi muassır medeniyetler seviyesine yükseltmek ve bunun için çalışmak. Ancak bu çalışmaları yaparken izledikleri yollar farklı. Biz de hangi yolu benimsiyorsak o siyasetçinin ya da o siyasi partinin yolundan gidiyoruz.Hepsinin amacı Türkiye Cumhuriyeti'ni en iyi noktaya götürmek. Ama ülke meselesi söz konusu olduğu zaman hepimiz doğruları yapmak zorundayız. 16 Nisan'da siyasi partileri ya da siyasetçileri değil ülkenin kaderini oylayacağız. Bu referandumda da yanlış oy kullanırsak hakikaten ülkenin geleceğini karanlığa doğru götürürüz. Büyük sıkıntılar içine gireriz. Türkiye'nin başında zaten yeterince sıkıntı var. Sizden istirham ediyorum; çok iyi düşünün."
ÜNAL DEMİRTAŞ
“Değişikliğin bir boyutu, hükümetin TBMM içinden çıkmayacak olması. Bakanlar milletvekilleri arasından çıkmayacak. Başkan olan kişi, bakanları meclis dışından kafasına göre atayacak. Bu durumda milletvekillerinin denetleme görevi ortadan kalkıyor. Sözlü soru önergesi veremeyecek, gensoru veremeyecekler. Sadece yazılı soru önergesi kalıyor. Başkan yardımcılarının sayısı da belli değil, üç kişi olduğu gibi üç yüz kişi de olabilir. Bu serbestlik, başkana politik gereklilikler nedeniyle bazı kişilere başkan yardımcılığı teklif edebilmesine olanak sağlıyor. Bu yanlış. Bunu Recep Tayyip Erdoğan için söylemiyorum. O eşini başkan yardımcısı atamaz ama başka birinin Azerbaycan’da olduğu gibi bunu yapmayacağının garantisi yok. Hal böyleyken, bir de 550 milletvekilini 600’e çıkarıyorlar. Bir milletvekilinin aylık devlete maliyeti 50 bin lira. Vekil sayısını 600’e çıkarmak yanlış olur. Aslında bu sayının 400’e indirilmesi daha doğru olacaktır. Türkiye’nin nüfusu 80 milyon, vekil sayısı 550. Şimdi bunu 600’e çıkartıyorlar. ABD’de nüfus 210 milyon, 435 kongre üyesi var. Benim maaşım 16 bin lira. Devletin verdiği danışman, şoför maaşları, primleri, ücretsiz telefonlar falan derken bu 50 bin liraya kadar çıkıyor. Bir vekilin yıllık maliyeti 600 bin lira. 50 vekilin yıllık maliyeti 3 milyon lira. Bu vekiller ilave bir görev mi yapacak? Hayır. Yazık değil mi bu milletin parasına? ”
ŞERAFETTİN TURPÇU
“Kuruluşundan bu yana çok badire ve krizler atlatan ülkemiz belkide en sıkıntılı dönemini yaşıyor. Tarihi oylamaya çok az bir süre kala, partili-partisiz tüm yurtsever vatandaşlarımıza sesleniyorum. Öncelikle şu noktayı bir kez daha hatırlatmak istiyorum. 16 Nisan`da, parti veya isimler değil, anayasa maddeleri oylanacak. Bu nedenle, verilen oylar partiye, kişilere değil, bu ülkenin geleceğine verilecek. 16 Nisan`da neyi oyladığınıza dikkat edin. Böylesine ucube bir Anayasaya verilen kabul oyunun çok ciddi tarihsel sorumluluğu olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu gemi batarsa içinde hepimiz batacağız. Bu değişiklik teklifine neden karşı çıktığımızı son ana kadar, gerekçeleriyle birlikte her yerde halkımıza anlatmaya devam edeceğiz. Kişiler üzerinden değil, teklifin getirdikleri üzerinden bakıp `hayır` diyoruz. Neyin değiştirileceğini, insanların öğrenmesini istemiyorlar. Sarayseverler halkı aldatarak, millete ait olan egemenlik yetkisini, milletin elinden almaya çalışıyorlar. Bu teklifin başka bir açıklaması yoktur. Pranga dedikleri şey aslında icraatlarının denetlenmesidir. Anayasa, Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ettiğini söylüyor. Bir kişi hem partiyi, hem devleti temsil edemez. Oy verdiğiniz, desteklediğiniz parti ya da kişi hep başta kalmayacak. Bu sistem, her şeyi olduğu gibi yargıyı da tek kişiye bağlıyor. Bu sistem kabul edilirse `partili yargı` olacak. Biz adaletin siyasileştiği bir ülke mi istiyoruz? Yoksa adaletin herkese eşit dağıtıldığı bir ülkemi istiyoruz? Adaletin siyasallaşması, bir ülke için düşünülebilecek en büyük tehlikedir. Ülkenin temelini dinamitlemekle aynı kapıya çıkar. Partili bir Cumhurbaşkanı kendi partisinin görüşleri neticesinde tüm ülke adına karar veremez, verirse doğru olmaz. Bu sadece halk içindeki kutuplaşmayı artırdığıyla kalır. Desteklemediğiniz bir parti iktidara gelirse işinizden olabilirsiniz. Desteklediğiniz parti olsa dahi bir anda tüm hayatınız alt üst olabilir. Bütün geleceğiniz, bir kişinin iki dudağı arasına kalıyor.”