“Genel olarak serbest bölgeler ülkenin siyasi sınırları içinde olmakla beraber, dış ticaret, vergi ve gümrük mevzuatının uygulanması bakımından gümrük hattı dışında sayıldığından, ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin yasal düzenlemelerin uygulanmadığı, yapılan sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş muafiyet ve teşviklerin tanındığı, ülkenin diğer kısımlarından fiziki olarak ayrılan ve ticari, endüstriyel ve hizmet faaliyetlerinin yapıldığı yerler olarak tanımlanabilir.
(Serbest bölgeler için ayrıca şu isimler de kullanılır) • Serbest liman • Gümrüksüz bölge • İhraç ürünleri işleme bölgesi • Dış ticaret bölgesi • Serbest ekonomik bölge • Serbest üretim bölgesi • Serbest ticaret bölgesi • Endüstriyel serbet bölge • Özel ekonomik bölge • Vergisiz ticaret bölgesi • Gümrüksüz havaalanı • Yabancı yatırım bölgesi • İkiz fabrika.
Görüldüğü gibi, “içindedir ama dışındadır; bütüne aittir ama ayrıdır” gibi bir mantıkla insan zihnini zorlayan yukarıdaki ifade, Serbest Bölgeler ‘açılımı’nın en genel-geçer (kutsanmış) tarifidir. Wikipedia da dahil olmak üzere bütün ansiklopedilerde—ve nereye bakarsanız bakın—ilgili her internet sitesinde bunlara aşağı yukarı aynı kelimelerle rastlarsınız. (Bu çeçevede ben de en güvenilir kaynaklardan alarak kullandım). Diğer yandan, ülkelerin, ulus devletlerin dış politika değerlerine uygun düşürmek, millî hassasiyetler açısından can yakmamak-kalp kırmamak üzere bu bölgelere bir çok başka isim daha verilmiştir; bazı farklar abartılarak sanki çok farklı uygulamalar varmış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. (Bu vesileyle hemen belirtmeliyim ki, elimdeki—Amerikan Ansiklopedisi de dahil olmak üzere Serbest bölgeler hakkında—ansiklopedilerde hiçbir doğru dürüst bilgi yoktur).
“Serbest Bölgeler”in dünyadaki en özgün, en uç örnekleri olarak Cebelitarık Burnu (veya Adası) ve İtalya sınırındaki Trieste ile Asya’da yeralan Hong Kong ve Singapur’u gösterebiliriz. Her ne kadar tamamen farklı süreçlerde oluşsalar da bunlar, âdetâ Babil gibi ve daha sonra Atina, Sparta gibi ilk tarihî dönemlerin yapılanması olan Şehir Devletleri’ni andırırlar. Nitekim eskiden onlara “Serbest Kent” denirdi; kendi bayrakları, amblemleri, vesaireleri vardır. Böylesi yapılanmalara Avrupalılar da, onların tuzaklı zorlamasiyle güneydoğu Asyalılar da idmanlıdır; ama serbest bölge kavramı bize gerçekten de çok yabancıdır ve o nedenle de kurulabilmeleri çok gecikmeli ve sancılı olmuştur…
Hemen belirteyim ki 1980’li yıllarda, yani 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’de ilk “Serbest Bölge” söylentileri çıkınca, yüksek düzeyde bir dalgalanma olmuştu. O tarihlerde bizim—sağcısı da solcusu da illegal duruma düşürülen—kuşak kaçmaca-kovalamaca oynuyordu ve emperyalizmin planlayıcı merkezleri için böylesi bir ortam bulunmaz bir Hind kumaşıydı. Çok geçmeden, yani hemen Haziran 1985’te bu operasyonun bir de “Kanunu” oldu ve bugün Türkiye’ye giren binlerce ton “Palmiye Yağı”nın kapısı da böylece, ardına kadar açılmış oldu. Yaa, işte böyle…
Pekiyi, bu serbest bölge işinin tarihçesi nedir? KOLONİLER…
Serbest bölgeler antikçağda, özellikle Akdeniz bölgesinde yeşerip kök salan kolonilerin günümüzdeki çok yumuşak görüntülü uyarlamalarıdır. Hiç şüphesizdir ki Serbest Bölge kavramı ilhamını eski kolonilerden, kolonicilikten almıştır…
“Koloni”, kısmen de olsa bugünkü “sömürge” kavramının karşılığıdır… Kısmen diyorum, çünkü bundan meselâ 3000 yıl öncesindeki insan dürtüleri daha çok tanrısallığa yönelik kahramanlık, yani fetih amaçlı şan, şeref, şöhret duygulariyle yüklüydü; para, zenginlik, ihtişam ve sömürü henüz tam olarak zihinlerde tebellür etmemişti; neredeyse hiç düşünülmüyordu. O nedenle ilk kolonizatörler “İNSAN BENİM; BEN İNSAN ÖRNEĞİYİM” şeklindeki bir gurur ivmesiyle hareket ediyor, ilkel gemilerle gittikleri yabancı limanlarda yaşayan küçük gruplardan meydana gelen ve basit bir hayat yaşayan toplulukları biat ettirerek onları kendilerine benzetmeye çalışıyorlardı. [Meselâ bazı antik Yunan tiyatrolarının taş zeminleri altında bulunan toplu mezarların, biat etmemekte direndiği için katledilen yerli halka ait olduğu ve o tiyatronun da geçmişe sünger çekmeye yönelik bir kararlılıkla, tam da o alanda inşa edildiğine dair—pek de yazıya dökülmemiş—ıspatı zor söylentiler vardır. Günümüzdeki emperyalist davranışlara baktığımızda, bu söylentilerin hiç de yabana atılmaması gerektiğini düşünebiliriz.]
Hemen bu noktada kolonilerin nasıl göründüğüne dair Almanca bir haritayı dikkatinize sunuyorum. Akdeniz’de başlayarak kuzey Karadeniz’e kadar uzanan geniş bir bölgeyi kapsayan haritamız, eski Yunanistan ile Fenike’ye ait kolonileri işaretliyor. En eski koloniler Milâttan önce 800’lü yıllara kadar geri götürülmektedir; buradaki yerleşimler de 800 ile 600 yılları arasını gösteriyor...
[Bu haritayı çok büyük olarak okuyabilmenin yanısıra başka haritalar ve açıklamalar için bkz: < www.en.wikipedia.org/wiki/Colonies_in_antiquity>. (Maalesef Türkçesi yok).]
(Devam edeceğiz.)
DİPNOTLAR
Bkz: AVRUPA SERBEST BÖLGESİ; <www.asb.com.tr/faq.aspx>. (Siyahlar benim). Devamında da, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1 Ocak 1996 tarihinde oluşturulan Gümrük Birliği çerçevesinde yeniden düzenlenen gümrük mevzuatında ise Serbest Bölgeler, “Türkiye gümrük bölgesinin parçaları olmakla beraber, serbest dolaşımda olmayan malların, herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmamak ve Serbest Dolaşım’a girmemek kaydıyla konulduğu, gümrük vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye gümrük bölgesi dışında olduğu kabul edilen, serbet dolaşımdaki malların ise ihracat rejimi hükülerine tabi tutularak konulduğu yerler olarak tanımlanmıştır.” deniyor…
Aynı yerde ve ENGİN ERDOĞAN & MELİHA ENER; “Küresel Pazarların Ekonomik Üsleri Serbest Bölgeler”; Nobel Yayın: 728; Ocak 2005, Ankara; S.22. (İngilizceleriyle birlikte). [En sonda gördüğünüz “İkiz fabrika” uygulaması şu ana kadar örneği sadece ABD-Meksika sınırında bulunan kendine özgü bir istisnaî durumdur. (Daha sonra söz edeceğiz).]
ENCYCLOPEDIA AMERICANA’da da sadece “Serbest Liman” tanımıyla geçiyor. [Bkz: “Free Port”; C-12, S.43.]
12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte gelen yeni emperyalist planın parçası olarak Özal iktidarları vasıtasiyle başlamıştır demek abartı olmaz.
Yuvarlak olarak 700 bin ton... Üstelik de ülkemize, tam da konumuzu ilgilendiren MERSİN veya YUMURTALIK SERBEST BÖLGESİ’nden giriyor. İnsanlara ve en yoğun olarak yetiştirildiği Malezya ve Endonezya’da çevreye (ormanlara) verdiği zarar dünya çapında kabul edilmiş olan, yani kendisi aslında çok masum olmakla birlikte insanlar tarafından 200 derecenin üzerinde rafine edildiği için kansorejen madde üreten palm(iye) ağacı bitkisinden elde edilmektedir. [Çok yuvarlak bir kısa haber için bkz: <www.cnnturk.com/video/tv-cnn-turk/programlar/gundem-ozel/palm-yagi-tartismasi-suruyor-soz-konusu-urun-kimyasal-bomba>. Daha genel iki özet için de bkz: • <www.sozcu.com.tr/2017/saglik/palm-yagi-hangi-urunlerde-kullaniliyor-palm-yaginin-ozellikleri-neler-1624494/> • <www.gulsahonen.com/2017/02/palm-yag-meselesi.html >.]