Kayıt Tarihi: 4 Eylül 2015 Cuma 16:48
Ters Köşe
Kılıç mahallesi. TED Zonguldak ve Eskişehir Maarif kolejleri; İst. Hukuk Fakültesi terk. 1965-67 TİP üyeliği ve sonrasında teorik çalışmaya giriş. Demokratik Devrim Derneği kuruculuğu. Akbank’ta çalışırken sendikacılık; o nedenle iş akti feshi. YapıKredi’de örgütlü Banks sendikası danışmanlığı. Sendika, İş Bankası’nda örgütlü Tibaş’a devredilirken tekrar iş akti feshi. İTÜ halkla ilişkiler ve uluslararası öğrenci staj bürosu şefliği; rektörlük tercümanlığı. Bazı dergilerde sahiplik ve yazı işleri müdürlüğü; bir çok makale; 8 adet bilimsel kitap editörlüğü. Alaplı’ya, sonra da Ereğli’ye yerleşme. Amerika Birleşik Devletleri Anonim Şirketi adlı kitabın yazılarak basılması. İkinci cilt çalışmaları ve Ayvalık’a taşınma. (Evli ve üç çocuklu).
ERDOĞAN BU RİSKİ NASIL GÖZE ALIYOR?..

Güzide Istanbulumuzun malûm mütareke basını yeni bir seçimin faydaları üzerine bir hayli faaliyet gösterdi. Ne var ki—beğenin veya beğenmeyin— sadece Aydınlık Gazetesi “aslında hiçbir partinin seçim falan istemediği”ni örnekler de vererek teşhis ve teşhir etti. O durumda da ortaya, sorulması gereken bir soru çıktı. Yani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ileri gelenleri tarafından üstü çizilmişken nasıl ve niçin bir genel seçimi göze alabilmişti? Bugüne kadar yazılan köşe yazılarında ve yorumlarda da konunun açığa çıkarılabildiğine dair pek bir işaret görülmüyor. Ben de insanlara sordum ve aldığım cevaplar şu iki noktada yoğunlaştı:

a- Vardır bir bildiği;

b- Tuzağa sürüklenmektedir...

“Bir bildiği”nin olması demek, kendisinin başlangıç noktası olan bazı ABD çevreleriyle bir anlaşmasının/uzlaşmasının varolduğunu gösterir. “Önünü göremeyecek kadar bunaldığı için”, bir havuç gibi önerilen “seçim” tercihini düşün(e)meden kabul etmiştir. (Düşünüyor mu meselesini tartışmıyoruz). Üstelik—kendisinin yaptırdığı araştırmalarda da—AKP'nin oy oranı belliyken... Bu nedenle sonradan söyleyeceğimizi hemen ortaya koyalım: Oyları sabitlenmiş AKP gerçeği önünde dururken böylesi bir riski göze alması, siber uzay çalışması yoluyla seçim sonuçlarının “âyarlanacağı”nın kendisine garanti edildiği şeklinde anlaşılmalıdır. Kısacası, sonucu belli bir seçimi istemek için gerçekten de “önünü göremeyecek kadar bunalmış olmak” gerekir; ama bunun da Erdoğan'a karşı bir büyük tuzak olması ihtimali de yüksektir... NİÇİN:

Özellikle de “Kürt Koridoru”nu gerçekleştirme çalışmasında, “Türkiye'nin istikrarı” sorunu, emperyalizmin ileri gelenleri tarafından artık gündemden düşürülmüş olabilir. Yani çok sözü edilen ve genel planda yeralsa bile böyle bir istikrar şartına gerek kalmaz. Türkiye'nin belirsizliğe sürüklenmesi (devlet ve hükümet zaafiyetleri, ordunun nötrleştirilmesi, polis içinde yaratılacak ikilik, vb. zinciri) emperyalizmin çıkarlarına daha uygun hale gelebilir. (1980 öncesi)… Dolayısiyle, zaten üstü çizilmiş bir Erdoğan'ı devre dışı bırakarak oyları iyice azalmış olan AKP ile—ortaya karışık misali, kaotik—bir CHP-HDP-MHP koalisyonları sürecine girmek daha uygun bir yol hattı olabilir. Ve meselâ Abdullah Gül de böyle bir radikal gelişmeye göre konuşlan(dırılı)ıyor olabilir…

ABD ileri gelenlerinin birbiri peşisıra, hava harekâtlarına paralel olarak “Türkiye ile ilişkiler her dönemde zor olmuştur” diye başlayan makalelerinde Erdoğan'ın söylemini eleştirirken “PKK bizim kara kuvvetimizdir” diye ilân etmesi, Anadolu ile Mezopotamya arasındaki tarihöncesinde sağlanmış bağları koparmaya yöneliktir. Yani böylesi bir girişim, dünyada ilk kez—üstyapısal müdahalelerle—tarihöncesine karşı yapılan vicdansızca bir saldırı olacaktır. Eğer Fukuyama'nın “Tarihin Sonu” başlıklı illüzyonu farklı bir anlam taşımasaydı, bu oluşumu gerçekten de tarihin sonu diye nitelerdik...

Bakınız, dünyanın ilk tarım alanlarını yaratarak Medeniyet kavramını vareden OrtaDoğu’nun tarihöncesindeki “Verimli Hilâl”i nasıl bir yerdir?.

Bir çok kaynağa başvurarak, bundan iki yıl önce çizip de kitabımın 2. cildine koyduğum bu haritanın dikkatle incelenmesini dilerim. Aksi takdirde, yukarıdaki “Anadolu ile Mezopotamya’nın tarihöncesinden getirilen bağları” cümlesi kolayca anlaşılamayabilir. Dolayısiyle de, bugünkü Türkiye’nin hemen güneyindeki 12.000 yıllık Tel Karamel’i izleyerek doğuya doğru Akarçay?Nagar?Nemlik hattının yarılması demek, Beşar Esad’ın mealen, “Suriye’nin parçalanması, OrtaDoğu’nun kana bulanarak parçalanması demektir!” şeklindeki haykırışının ruhudur…“Madde”yi, “kozmik”ten bağımsız düşünemezsiniz!.. Her tarihî olguyu “o eskidendi” diyerek geçiştirmeyi “akıl” sanan bir nesil üzerinden toplum mühendisliği yapan ABD emperyalizmi, işte bu eşsiz (dünyada biricik olan) maddî-manevî bütünselliği yıkmaya soyunmuştur.

Diğer yandan, tarihöncesinin Verimli Hilal’i bugünün (yani yazılı tarihin) İranına ve Hindistanına da açık birer kapıdır; hiç şüphesiz ki tüm Kuzey Afrika’ya da… Dolayısiyle “benim emperyalistim”,? bizim okuma ve/veya tahsilinin üzerine bilgi koyma özürlü aydınlarımızın aklının köşesinden geçmeyen bir bilinçle, “Büyük OrtaDoğu Projesi derken, Cebelitarık’tan Hindistan’a kadar olan bir alanı kastediyoruz” diye açıkça konuştu. Kendisini Osmanlı Hânedânının doğal vârisi sanan benim o zamanki “Başbakanım” da olaya balıklama atladı; bir an dahi, o projenin aslında kendi altını oymak üzere planlandığının farkına varmadan…

Yine de, tüm tarihî eser varlığı emperyalistler tarafından yağmalanmış bir Orta Doğu’dan sözediyoruz. Yani zaten insanlığı tarihten, tarihöncesinden koparmak diye bir planları vardır; ona uygun davranmaktadırlar. Çaldıkları tüm eserleri yarın çocuklarına “bir zamanlar dünyada böyle şeyler de yapılmıştı” diye göstermeyi umut eden emperyalist uzmanlar, artık “bizim ülkelerimizde niçin böyleleri yapılmamış?” diye düşünmeye başlasalar iyi olacak. Hatta, o çalıntı eserleri göstereceklerini sandıkları çocuklarının da heykellerini, resimlerini bir an önce yaptırmaya başlamalıdırlar. Çünkü 20-30 yıl sonraki nesillerin, onların da nasıl bir şey olduğunu ancak soluk fotoğraflardan öğrenebileceği anlaşılıyor…

İşte, bütün bu nedenlerle—her zaman ve zeminde kuzeyindeki büyük Rusya ülkesiyle birlikte düşünülmesi gereken—Türkiye, Ortadoğu’nun parçası olarak yeni ama bu kez de kalite farkiyle daha derin bir istikrarsızlık planının merkezi olmaya doğru gidiyor. Diğer yandan, emperyalistlerin kullandıktan sonra buruşturup bir kenara fırlattığı işbirlikçilerinden oluşan çöp yığını da, artık “Kaf Dağı”nın ardından görünecek kadar büyümüştür. Hani, birkaç tane daha eklenirse, emperyalistlerin üzerine yıkılacak gibi gözüküyor… Dolayısiyle bu yaman çelişkiler arasından doğru tekrar hatırlatalım: Biz, tarihöncesinden gelen tecrübeli Asyalılar olarak emperyalistlerle de, işbirlikçileriyle de asırlardır mücadele ediyoruz; idmanlıyız. Demek ki bize, yani ülke bütünlüğüne yönelik dayatılacak her türlü oldu-bittiye karşı verilecek mücadeleye de anında uyum gösterebiliriz; şaşırtıcı bir şekilde…

................................

* Daha önce de yazdım; tekrar ediyorum: Rahmetli Demirel’in “benim çiftçim, benim memurum” falan diye bir söylemi vardı; ondan çaldım. Kendisi benim, benim derken ne kadar doğruyu söylüyorsa, “benim emperyalistim” şeklindeki sözlerim de o kadar doğrudur…

 
Gösterim : 3058
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 22293386, Bugün: 1311 kez ziyaret edilmiştir.