Yakın zamanda izlediğim belgeselde; bu dokümanter gerçek resim ve videolarla anlatıldığı için hemen Türkçe ye çevirdim. Gerçek fotoğrafları ve videoları severim ve ciddiye alırım, lakin tarihin gerçek olduğuna asla inanmam, çünkü tarih kitapları bütün dünyada siyasetçiler tarafından yazılır. Ben sadece arkeolojik tarihe ve gerçek fotoğraf ve-veya videoyla ispat edilen tarihe inanırım.
8 Mayıs 1945 Almanya mahvolmuş durumda, neredeyse taş taş üstünde kalmamıştı. 6 Milyon yahudi katledilmişti maalesef. 1945 yılının sonbaharında 70000 yahudi nereye gideceklerini bilmiyorlardı, müttefiklerin kararlarını bekliyorlardı. Bu onbinlerce yahudi soykırımdan kurtulan ve açlık sınırında bulunan kişilerden ibaretti. Çoluk, çocuk, yaşlılar ve kadınlar çoğunluktaydı.
On milyondan fazla kişi ülkelerine geri dönmek için müttefikler tarafından organize edilirken, yüzbinlerce esir düşen Alman askerleri de özel kamplara gönderilmişti.
Yahudilerin rüyası Filistin’e gitmekti. Lakin Büyük Britanya yönetiminde bulunan Filistin topraklarına gitmek imkansızdı; çünkü Londra yahudilerin oraya gitmesine tamamen karşıydı.
Filistin, Filistinlilere aitti ve İngiliz mandası altındaydı, böyle kalmalıydı.
Irak o zaman petrollerini Haifa limanından Akdeniz’e gönderiyordu ve Büyük Britanya bu düzenin bozulmasını istemiyordu. İngilizler yahudilerin Filistin’e gidebilmeleri için ayda sadece 1250 vize vermeyi kabul ettiler. Bu da diğer müttefiklerin ricalarıyla kabul edilmişti. Lakin yüzlerce seneden beri o topraklarda yaşayan müslüman ve hristiyan Filistinliler yahudilerin gelişine son derece negatif gözle bakıyorlardı. Yahudilerin soykırıma uğraması Filistinliler için bir sebep değildi.
Günler ve haftalar geçtikçe 500 bin yahudi Filistin’e yerleşmişlerdi bile.
Filistin’e yerleşen yahudiler derhal evler yapmaya başladılar. Lakin Alman esir kamplarından kurtulan hiçbir yahudi daha Filistin’e gelememişti. Daha doğrusu yasaktı. Bir-iki senede Tel Aviv modern bir şehir haline geldi ve 200000 kişi yaşıyordu.
Yahudiler son derece azınlıkta olmalarına rağmen sadece bir devlet kurmak istemediler, bütün Filistin’i tek bir devlet haline getirip bağımsız bir yahudi devleti kurmak hevesindeydiler.
VE DAVİD BEN – GURİON ORTAYA ÇIKIYOR.
David Ben – Gurion hayatını bağımsız bir devlet kurmaya adamıştı. 16 Ekim 1945’de Almanya’ya giden bir yahudi heyeti bağımsız bir yahudi devleti kurmak için harekete geçmeye başladı.
1946 senesinin ilkbaharında Filistin Yahudi lideri David Ben Gurion öyle bir propaganda yapmıştı ki sadece Avrupa da değil neredeyse bütün dünyada Filistin’de bir yahudi devleti kurulmasını büyük kitleler sıcak bakmaya başlamıştı. Halk sokaklarda yürümeye başlamıştı.
İngiltere ise buna son derece karşıydı.
Ancak yahudilerin Filistin’e girebilmesi için vize lazımdı.
100 bin vize için hareketlenme başlamıştı. Avrupa ve İngiltere’nin baş müttefiki olan ABD’de bu vize işinin içine girmişti.
Daha birkaç sene önce Nazileri yenen İngiltere artık bir Nazi ülkesi olarak görülüyordu yahudiler için. ABD de 5 milyon yahudi lobisinin başında bulunan Goldman hazırlıklara başladı ve konuşmasında ise şöyle dedi.
‘Birkaç sene önceki dünya savaşında Yahudi devleti var olsaydı bütün yahudilere kucak açar ve bu soykırım olmazdı.’
Konuşma çok basit ve belki de irrealistti ama milyonlarca kişiyi etkilemişti.
ABD başkanı inanılmaz bir karar alarak yahudilere 100 bin vize verilmesini kabul etti.
İNGİLTERE BU KARRA İLE ADETA YIKILMIŞTI
Kimse inanamıyordu. Zengin kuzen kendilerini arkadan vurmuştu. O tarihlerde Büyük Britanya son derece kötü bir ekonomiye sahipti, süt ve ekmek kuyrukları bütün şehirlerde mevcuttu.
İngiltere dış işleri bakanı bu duruma rağmen sert konuşarak Trumann’a ‘ O zaman 100 bin yahudiyi sen yanına al’ dedi.
Ortalık karışmıştı ve Stalin sahneye girdi. ABD ile Büyük Britanya’nın aralarının açılması Sovyetlerin işine geliyordu. Çünkü Orta Doğuda her zaman dışlanmışlardı.
Stalin Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Çekoslovakya’daki yahudilerin kapılarını açtı, Onbinlerce yahudi Balkanlar’da ve Yugoslavya’da dağları aşarak küçük bir Akdeniz limanındaki bir gemiye bindirilip Filistin’e gönderilmek için yola koyuldular.
Kadın, yaşlı, genç üst üste gemiye bindirilen yahudiler Filistin’e doğru yola koyuldular.
Ancak İngiliz savaş gemileri tarafından kaçak gemi durdurulmuştu. Güzel rüya sona ermişti.
Büyük Britanya Kralığı’nın deniz askerleri derhal yahudilerin gemisine atlayıp bu yolculuğa son verdiler. Bir yahudi kadın şunları yazmış hatıra defterine.
‘Birkaç yıl önce bizi Nazilerden kurtaran bir İngiliz askerinin ayağını öpmüştüm, şimdi ise bize coplarla vurdular.’
İngilizlere esir düşen onbinden fazla yahudi Haifa yakınında bir kampta esir tutuldular. Ama Filistrin’deki yahudiler hemen silahlandılar ve ayaklanma başlamıştı.
Haifa’daki İngiliz petrol rafinerisi bombalandı. İngilizlere 250 bin sterline mal olan bu patlama ardından Büyük Britanya, yahudileri terörist ilan etti. Bütün Filistin’de bu sabotajı yapabilecek yahudiler tutuklanmaya başlandı. Artık Filistin’de bir cehennem hayatı yaşanıyordu. 1946 yaz aylarında Filistin’deki İngiliz mülkiyetlerine karşı onlarca sabotajlar düzenlendi, artık yollarda her gün ölüler bulunuyor, kimin nereyi uçurduğu tam olarak bilinmiyordu.
Ama 23 Temmuz’da Kudüs’teki İngilizlerin merkez binası büyük hasara uğrayınca belli başlı ülkeler harekete geçmeye başladılar. 91 İngiliz hayatını kaybetmişti. O yaz 250 İngiliz askeri ölmüştü. 3000 yahudi İngilizler tarafından tutuklanmış ve kamplara gönderilmişlerdi. Ayrıca kaçak gemilerle Filistin’e giren yahudiler yakalanıp kamplarda hapse sokuluyorlardı.
Hayvanlar gibi tellerle örgülü gemilerle Kıbrısa gönderildiler. Orada çok büyük bir kampta esir tutulacaklardı. İnanılmaz ama gerçek!
Gemide hasta kadınlar, yaşlılar, çoluk çocuk da bulunuyordu. Minimal yiyecek ve içecek veriliyordu yahudilere.
Ben Gourion harekete geçiyor ve hemen ilan ediyor. ‘Ben bütün Filistini istemiyorum, bir parçasını istiyorum’.
Bu cümle dünyada oldukça önemle karşılanmıştı. Ayrıca yahudilerin İngilizler tarafından kamplara gönderilmesi zaten hiç de hoş karşılanmamıştı. Ancak Araplar bunu kabul etmiyorlar, Cemal Hüseyini bunun bir oyun olduğunu ileri sürüyor.
Ancak 4 Ekim 1946 da ABD başkanı Trumann, bir yahudi ülkesi kurulmasını kabul ediyor.
İngiliz hükümeti şoka giriyor, Orta Doğuyu kaybetmek üzereler, panik başlıyor. 17 Şubat 1947 de İngiltere bu durumu Birleşmiş Milletlere havale etmek istiyor. Filistin’le Araplar koruyucularını kaybediyorlar. .
Stalin son derece memnun, ABD ile Büyük Britanya bozuştular ve SSCB artık sahneye rahatlıkla çıkabilir.
Gözler Birleşmiş Milletlere çevriliyor.
2 ay sonra 55 ülke Birleşmiş Milletlerde toplanıyor.
Toplantının amacı bir sonuca varmak. Her iki tarafı memnun edebilecek bir sonuç.
Yahudiler kuvvetli bir ekiple gelirken Araplar sadece Cemal Hüseyini tarafından temsil ediliyordu.
14 Mayıs 1947 yılında, yahudilere büyük eziyet eden Rus temsilcisi şöyle konuşuyor Birleşmiş Milletlerde.
‘Zaten Naziler tarafından mağdur olan böyle bir ülkeye hak veriyor ve Yahudi devleti kurulmasını destekliyoruz.’
Birleşmiş Milletlerde bu konuşma büyük bir sürpriz ile karşılanıyor. Dünya tersine dönüyordu. Siyaset ve menfaat meselesi!
İngilizler gerçekten inanılmaz bir sukut-i hayale uğramışlardı, tabii ki Arap ülkeleri de. Ancak Arapların bir şansı daha vardı, İsveçli arabulucu bir siyasetçi ile bir heyet Kudüs’e gidip orada araştırma yapacaklardı. Her iki tarafın halkıyla irtibat kuracak ve gördüklerini not alacaklardı.
Heyet Filistin’e gittiğinde Araplar yine yanlış bir politika güderek heyetle temasa geçmeyi kabul etmediler, heyettekilerde köy köy dolaşıp halkla sohbet ediyorlar. Yahudi tarafı ise tam tersine inanılmaz bir karşılama yapmışlardı. Müzik, dans, eğlence vb. Yahudiler kurdukları küçük fabrikaları, atölyeleri gösterirken, İngiliz askerleri sokaklarda barikatlar yapıp iki halkı ayırmaya çalışıyorlar. İngilizler heyeti hiçe sayıyorlardı.
İngilizlerin kurduğu barajlar heyeti hayrete düşürmüştü.
12 Temmuz 1947 yılında heyet Filistin’deyken, Exodus gemisi Nazilerde kaçan 4500 yahudiyi Filistin’e götürmekte. Burada amaç heyete İngilizlerin gaddarlığını ispat etmek olacaktı, yahudilerin karaya ayak basmaları değil. Gazza yakınlarında İngiliz savaş gemisi Exodüs e yanaşıp askerlerini gemiye gönderiyor. 3 ölü veriyor yahudiler, yahudilerle İngiliz askerleri birbirlerine giriyorlar. Gemi Haifa’ya getiriliyor ve heyetin gözlerin önünde İngiliz askerleri dayak yiyen ve yıpranan yahudilerin kafesli trenlere bindirilip kaçtıkları Almanya ya gönderildiklerine şahit oluyorlar.
Bu olay suyu taşıran damla oluyor.
Dünya İngiliz barbarlığını affetmeyecektir.
Komisyon New York’a dönüyor.
Büyük Britanya’nın egemenliğinin sona ermesi, haritada görüldüğü gibi yeşil bölgenin İsrail olması önerisinde bulunuyorlar. Arap dünyası çöküyor, bence hiçbir uluslararası toplantıda kendilerini koruyamadılar ve ifade edememişlerdi Arap dünyası, İngilizler ise inadım inat mantalitesiyle daha yumuşak bir politika götüremedikleri için ağızlarına burunlarına bulaştırdılar.
BÜTÜN ARAPLAR SİLAHLANIYORLAR, HERKES NEFESİNİ TUTUYORDU.
11 Ekim 1947 de ABD resmen Filistin in ikiye ayrılmasını açıklıyor.
29 Kasım 1947 Birleşmiş Milletler kararını vermek için toplanıyor.
Sonuç
33 EVET
13 HAYIR
10 ÇEKİMSER
2000 yıl sonra yahudiler amaçlarına ulaşıyorlar. Lakin Araplar ayaklanıp yahudilerin dükkanlarını yakmaya, evlerini basmaya ve öldürmeye kadar intikam almak istiyorlar. Arapların hem asker hem de silah üstünlükleri vardı. Yahudilere silah lazımdı, hem de modern silahlar.
STALİN SAĞOLSUN, DİYORLAR...
Moussad ajanı Prag a uçuyor ve Çekler yahudilere inanılmaz bir silah donanımı veriyorlar, masraflarını ise ABD deki zengin yahudiler karşılıyor. Öyle bir meblağ toplanıyor ki, Çeklerin istediği meblağın iki misli. Bu para daha sonra İsrail başbakanı olacak olan Golda Meir tarafından tedarik ediliyor. Meir o zaman Amerika’da büyükelçi vazifesini görüyor.
Bazı silah fabrikaları da İsrail’in emrine veriyor Çekler, Stalin in emriyle. Golda Meir tam 50 milyon dolar buluyor ve para Çekoslovakya ya gidiyor. Silahlar Yugoslavya üzerinden gemilerle İsrail e gönderiliyor. İlk silahlar 3 Nisan 1948 de varıyor. 14 Mayıs 1948 de İngilizler tamamen geri çekiliyorlar.
Araplar yalnız kalıyor.
Aynı gün İsrail resmen kuruluyor.
Kıbrıs’taki kamplarda hapiste bulunan yahudiler geriye dönüyorlar ve hemen İsrail vatandaşı oluyorlar.
“Teşekkürler Stalin...” sloganı popüler oluyor İsrail ve yahudi dünyasında…