Kayıt Tarihi: 10 Ağustos 2024 Cumartesi 15:12
UÇAK KAZALARI VE DEPREMLER
Çocuk yaşlarda bulutlara karşı olan aşkım sayesinde ‘deprem öncesi iyonize bulutların’ varlığını bulmuştum. Genç yaşlarda ilk önce güneş rüzgârlarının faylara olası yer çekimi (gravity) etkisi, ve son yıllarda ise deprem öncesi veya sonrası meydana gelebilecek elektromanyetik dalgaların ve yüksek atmosferdeki yüksek miktarda oluşabilecek iyonizasyonun uçakların altimetre veya başka araçlarına zarar verebileceklerini ve hatta uçak kazalarına sebep olabilecekleri üzerinde araştırmalar yapmaya başladım.

Uçaklar havadayken birden bire altimetre ve diğer aletler çalışmamaya başlayınca ve bu da uçak kazalarına sebep olunca bu konuda çalışmalara ağırlık verdim.

31 Mayıs’ı, 1 Haziran 2009 tarihine bağlayan gece saatlerinde Rio dan kalkan AF 447 seferli uçak havalandıktan sonra Atlas Okyanusuna düşmüştü ve 228 yolcu ve mürettebat hayatlarını kaybetmişti.

Bugüne kadar sebebi daha bilinmeyen bu uçak kazası dünya basınında çok büyük yankı uyandırmıştı. Onlarca teoriler öne sürüldü, Air France Airbusu suçladı, daha sonra Airbus Air France ı suçladı, sonra Air France pilotları suçlarken, pilotlara iyi eğitim verilmemiş diye Air France suçlanmıştı. Fransa da çeşitli mahkemeler açıldı, herkes diğerini dava etti. Vefat edenlerin aileleri de herkese karşı dava açtılar. Suçluların bulunmasını istediler.

Uçağın düştüğü o aynı bölgede 24 saat öncesinde 4.8 kuvvatinde bir deprem meydana gelmişti. Dünyada bu konuyu masaya yatıran yegane araştırmacı ben olmuştum. Aslında depremin kuvveti o kadar önemli değildi, deprem olmadan önce, olduğu zaman ve olduktan birkaç gün içerisinde meydana gelen elektromagnetik sinyaller, bozulmuş elektronların atmosfere yayılması ve en önemlisi bir de air iyonlarının su damlacıkları yapmalarıyla ve bu su damlacıklarının irtifa arttığında hemen buzlanması önemliydi. Bu konuıda aşağıda açıklık getireceğim. (RESİM 001)

PİTOT TÜPÜ

Öncelikle konuya çalışmadıkları zaman uçakların düşmesine sebep olana pitot tüpünden başlayalım.

Pitot tüpü, uçağı tam yolunda tutmaya ve hızını korumaya yarar, bu buz tuttuğu için pilotlar ne yapacaklarını şaşırmışlar diyor mahkeme..

İşte aşırı yoğun bulutlanmalar öncesinde bir bölgede deprem meydana gelmişse ki, bu depremin büyüklüğü o kadar önemli değildir, o zaman atmosfere yayılan pozitif ve negatif iyonlar nemle karşılaşınca aşırı meteorolojik olmayan bulutlanmalar meydan getiriyorlar. Yani bizim bildiğimiz H20 haricinde iyonizasyondan kaynaklanan su damlacıkları oluşuyor. Buna biz peroxy effect diyoruz, kısaca H20 o zaman H202 oluyor. Ayrıa 10 000 metrelere veya daha yükseğe ulaşan bu su damlacıklarının yerini buz parçacıkları alıyorlar. Hele atmosferde cumulonimbus bulutları olduğunda ki bu da nem oranının çok yüksek olduğunu gösterir, bu buz parçacıkları daha hacimli olabiliyorlar ve basının da açıkladığı gibi Pilot Tüpüne girip tıkayabiliyorlar. Aslında Pitot tübü -65 ile +70 derecelere dayanabilir. Lakin alışılmamış büyüklükteki buz parçaları tüpü tıkadıkları için içerisindeki göstergeler bozulmuştur. Her ne kadar buz daha sonra erimişse dahi, erimesi uzun zaman almıştır bence. O yüzden ikinci pilot uçağı yavaşlatmaya çalışmıştır, yani ileri gitmesine izin verseydi o zaman uçak kendiliğinden ilerlerdi, taa ki bütün altler tekrar çalışsın.

Bütün uçak kazalarını çok iyi araştırmak lazımdır diye düşünüyorum, uçakların uçtuğu bölgelerde eğer bir deprem meydana gelmişse, uçakların o deprem olan bölgenin biraz uzağından uçmaları gerektiğine inanıyorum. Aşırı bulutlanma, cumulonimbuslerde uçan uçaklarda pitot tüpünün donma tehlikesi vardır.. Zaten bu durumda Cb bulutlanmalara da ihtiyaç olmayabilir. Troposferde nem oranına göre her 100 m’de 0,5 °C olarak alınır. Yani ısı düşer. Atmosferdeki gazların %75’i bu bölümde bulunur. Nemin bulunduğu alt bölüme karışma bölgesi, üst katına sirüs bölgesi adı verilir. Atmosferde bulunan su buharının %99’u troposferde bulunur.

Uçakların uçtuğu seviyelerde yani 11000 metrelerde cirrus, cırrocumulus ve cirro stratus bulutları vardır ve zaten buz kristallerinden oluşurlar. Bir de onlara ilave olarak aşırı yüklü iyonlar ilave olurlarsa meydana getirdikleri buz parçacıkları tehlikeli olabilirler.

Buna belki de çare bulunabilir, yani tüpün ağızlarına çok ince ve çok dayanıklı tel ağ yerleştirilebilir diye şu an beyin cimnastiği yapıyorum.

Uçaklarda yaygın olarak kullanılan pitot tüpü, statik sistemlerle dinamik basıncın IAS (Indicated Air Speed) çevrilmesinde kullanılır. Adını Fransız Uçak Mühendisi Henri Pitot’dan alır. İlk ortaya çıkış sebebi Seine Nehri’nin debisinin ölçülmesinin istenmesidir. Görevi üstlenen Fransız Bilim İnsanı Henri Pitot, cihazı 1732’de tasarlamış ve ilk kez kullanan insan olmuştur. Daha sonraları teknolojik gelişmelerin peşi sıra geldiği 20. Yüzyılda tasarlanan uçaklarda hız ölçüm cihazı olarak kullanılmış ve halen daha kullanılmaktadır. Akışkanın (havanın) oluşturduğu toplam basıncı ve buna bağlı olarak akışkanın hızını ölçmeyi sağlayan cihazdır. Uçak üzerinde hava akımının düzenli olduğu veya dış etkenlerin çok etkilemediği yerlere yerleştirilir (burun ucu, kanat hücum kenarı vs.).

Depremlerden önce elektrik akımlarının varlığı görülmüş ve pozitif iyonların da derin tabakalardan yükseldiği kanıtlanmıştır.

Dr Friedemann Freund ve ekibi önce NASA Goddard Space ve daha sonra gözümün önünde NAA Ames teki laboratuvarlarda tapılan çeşitli deneylerde ‘’Air İonization’’ teorisini ispatlamışlardır. Towards a Unified Theory for Pre-Earthquake Signals.

Kısaca, kusurlu peroxy ve + iyonlarin daha yeni keşfedilmesiyle, deprem öncesi bazı durumlarda ki bu daha çok nem oranına bağlıdır. Hele AF 447 nolu uçak bie cumulonimbus ün içerisinde ve kıyısında bukunduğu için, muhtemelen nem oranı son derece yğksek olmalıdır, depremin olduğu bölge ve yakınlarında atmosferde büyük su damlacıkları meydana geliyor. Bu su damlacıkları 8000-10000 metre yükseklikte sıcaklık -40 ile -55 C olduğundan büyük buz kitleleri haline geliyorlar ve işte AF 447 nolu uçağı düşüren bu buz kitlelerinin pitot tüpünü tıkadığı zaten basın tarafından yayınlanmıştı. Lakin kimse nedenini bilmediği için, buzlanmadan sonra ne yapılması üzerinde konuşuldu ve tartışılıdı.. Bir Allah ın kulu çıkıp da bu neden buz tuttu diye sormadı. Zaten her zaman buz tutar denildi ama bu sefer buzun erimesi çok uzun sürdü.

Einstein ın dediği gibi, yaşayabileceğimiz en güzel deney gizemlidir, ki tüm gerçek sanat ve bilimin kaynağıdır. NASA Ames teki benim de şahit olduğum çeşitli araştırmalarda atmosfere yükselen iyonlar büyük su damlacıkları meydana getirirler ve yükseklik artınca bu su damlacıkları buz kristallerine dönüşebiliyorlar.. Depremin büyüklüğü ile atmosfere yayılan iyonların hacmi orantılı değildir. Deprem sadece 4.0 kuvvetinde olabilir ama eğer atmosferde son derece büyük rutubet söz konusuysa iyonlar çok fazla hacimlerle oluşurlar ve belli bir yükseklikte büyük buz parçacıklarına dönüşebilirler. İşte aşırı iyonizasyondan oluşan bu büyük buz parçacıkları Pitot tüpünü tıkayabilir ve dondurabilir. Zaten dünya basını pitot tüpünün buzlardan tıkandığını açıklamıştı.

Bugünün yeni keşfedilmiş bilim yarının teknolojisidir.

Ayrıca depremler meydana gelmeden önce bazı gazların atmosfere yayıldığı iyi bilinmektedir: metan (CH4), SH2, radon, H2. Daha az bilinen şey, bu gazların elektro-pozitif olmasıdır: CH4 +; SH2 +; radon +++ (radyoaktif bozunma ürünleri ile); H2 + veya H20 ile ilişkisi sonucu <H3OH +>.

Kısacası uçağı bir Deprem Ön Sinyali düşürmüştür diye düşünüyorum. (RESİM-2 Gazete Küpürleri)

 
Gösterim : 147
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 22101955, Bugün: 1714 kez ziyaret edilmiştir.