18 Temmuz 2006 tarihinde, aydın olarak kabul ettiğim insanlar ile ünlü köşe yazarlarına gönderdiğim bir mektuptaki “ek”i bilginize sunuyorum. Bu ek, bir ara haftalık olarak yayınlanan DÜNYA GÜNDEMİ Gazetesi’nde Türkçeye çevrilerek yayınlanmıştı. Hemen belirteyim ki, ABD yönetiminin nasıl hareket ettiğine dair eşsiz örneklerden biridir. Zaten bunu insanlarımızın gözüne sokmak amaciyle yeniden yayınlarken, “bakalım bu plan ne şekilde, hangi safhalardan sonra gerçekleştirilecek, göreceğiz” demek istemiştim… Çünkü ABD emperyalizmi—daha önce de yazıp söylediğim gibi—uluslararası alanda yapacaklarını daha önceden bir vesileyle ilân etmekte, yani açıkça dünyaya bildirmektedir. Herhalde bunu da, aksi fikirde olan ülkelerin ABD planına karşı nasıl tedbir alacağını kolayca görmek amaciyle yapıyor. Akıllıca, değil mi?..
Aşağıdaki makalenin ABD’de yayınlandığı tarihten bu yana tam 10 yıl geçmiş; büyük bölümü halledilmiş gibi gözükse de plan henüz realize olamadı. Bekleyip göreceğiz… Yazarlardan birisi, bugün ABD başkan yardımcısı olan Biden; hani şu zırt-pırt Türkiye’ye gelen adam. Ama daha önemlisi, her iki yazarın da ABD emperyalizminin plan-program işleriyle görevli ve dünyanın en açık “gizli” örgütü olan “Dış İlişkiler Konseyi”nin üyesi olmalarıdır…
Dünya sorunlarını kendine iş edinenler tarafından son cümlesinin de unutulmayarak mutlaka saklanması gereken bu makaleyi ilginize sunuyorum:
Irak’ta Özerklik Yoluyla Birlik
The New York Times Gazetesi – 1 Mayıs, 2006
Joseph R. Biden Jr. – (Senatör) Senato Dış İlişkiler Komitesi Üyesi
Leslie H. Gelb – Dış İlişkiler Konseyi Başkanı (Council on Foreign Relations)
Bundan on yıl önce Bosna etnik temizlikle kırılıyor ve yalnız bir ülke olarak yıkılışa sürükleniyordu. Epeyce bir tereddütün ardından ABD, Dayton Anlaşmalarıyla kararlı bir müdahalede bulundu ve paradoksal bir şekilde ülkeyi Müslümanlar, Hırvatlar ve Sırplar arasında üç etnik federasyona bölerek Bosna’yı birarada tutmayı başarabildi. Amerika ve diğer güçlerin yardımıyla Bosnalılar on yıldır görece bir barış havası içinde yaşıyor ve kendi ortak merkezi hükümetlerini yavaş yavaş kuvvetlendiriyorlar.
Irak’taki devasa boyutlardaki stratejik hatalarına rağmen şu anda benzer bir fırsat Bush yönetiminin de önünde duruyor. Ne var ki bu fırsatı kullanmak için Amerika’nın “Irak’ta kalmak” ve “askerleri eve getirmek” şeklinde özetlenebilecek iki seçeneğin ötesine bakması ve hem Irak’taki varlığımızı azaltacak ve kaosu önleyecek, hem de güvenliğe ilişkin kaygılarımıza cevap verecek üçüncü bir seçeneği görmesi gerekmektedir.
Tıpkı Bosna’daki gibi fikir, etnik ve dini gruplara, yani Kürtlere, Sünni ve Şii Araplara kendi işlerini yürütebilecekleri bir alan verirken, merkezi hükümetin de ortak çıkarların korunmasından sorumlu olacağı Irak’ı ademimerkezi bir yapıda birarada tutmaktır. Bu fikre, Amerikan askerlerini önce çekerek ve bölgesel bir saldırmazlık paktı oluşturarak Sünnilerin katılımı da sağlanabilir. Giderek daha da açık bir şekilde görülmektedir ki Başkan Bush’un Irak’ta zafer için bir stratejisi bulunmamaktadır. Bush daha ziyade mağlubiyeti engellemeye ve sorunu halefine devretmeye çalışmaktadır. Bu arada Amerikalıların hayal kırıklığı her geçen gün artmaktadır; öyle ki Kongre, bölgesel bir savaşa dönüşebilecek bir kaosu ve iç savaşı göze alıp Irak’tan derhal geri çekilme emrini bile verebilir.
Irak’ta büyük sayılarda Amerikan askeri oldukça asiler kazanamaz ve biz de kaybedemeyiz. Ancak halihazırda esas güvenlik tehdidi açısından Iraklı gruplar arasındaki şiddet, isyan hareketini katbekat geçmiştir. Irak topraklarını milisler yönetmekte, ölüm mangaları hergün düzinelerce Iraklıyı katletmektedir. Mezhepsel çizgiler temelinde yürütülen temizlik harekatları onbinlerce Iraklıyı evlerini terketmeye zorlamıştır. Üstüne üstlük Başkan Bush ülkenin yeniden yapılandırılması için ilave yardım talebinde bulunmamakta ve demokrasiyi savunan gruplara verilen yardımı kesmektedir.
Irak’ın yeni ulusal birlik hükümeti kötüye gidişi durduramaz. Iraklılar son üç yılda bu türden üç hükümet gördü; her birinde Sünniler üst düzey makamlarda yeraldı ancak buna rağmen bunların kayda değer hiçbir etkisi olmadı. Bu feci tuzaktan kurtulmanın alternatif yolu, içinde beş bileşeni barındırmaktadır:
İlk olarak Bağdat’ta kalıcı bir merkezi hükümet ile büyük oranda özerk üç bölge kurulmalıdır. [Siyahlar ve italikler bana ait – CA.] Kürt, Şii ve Sünni bölgeler kendi yerel hukuklarından, yönetimlerinden ve iç güvenliklerinden sorumlu olacaktır. Merkezi hükümet sınır güvenliğini, dış ilişkileri ve petrol gelirlerini kontrol edecektir. Bağdat federal bir alan olacak, nüfusun karmaşık bir yapı gösterdiği yerlerin güvenliğini farklı mezheplerin mensuplarından ve uluslar arası unsurlardan oluşan bir polis gücü sağlayacaktır.
Böyle bir ademimerkezi yapı göründüğü kadar radikal bir öneri değildir, zira Irak Anayasası zaten federal bir yapı ve eyaletlerin bölgesel hükümetler oluşturacak şekilde biraraya toplanması için gereken zemini sunmaktadır. Üstelik mevcut durum, gidişatın zaten parçalanmaya doğru olduğunu göstermektedir. Bütün cemaatler son çare olarak görseler de federalizme giderek daha çok destek vermektedirler. Yakın zamana kadar Irak’ta gücü yeniden elde edeceklerini sanan Sünniler buna muvaffak olamayacaklarını anladılar ve sıkı merkeziyetçi, yasaları milisler tarafından belirlenen Şii denetimindeki bir devlet istemiyorlar. Şiiler hükümete hakim olabileceklerini biliyorlar ama Sünni isyanını kendi başlarına bastıramazlar. Kürtler ise 15 yıldır sahip oldukları özerklikten vazgeçmeyeceklerdir.
Bazıları güçlü bir bölgeci yapılanmanın mezhep temelli temizlik harekatlarını tetikleyeceğini söylüyorlar. Ama şu anda olmakta olan şey de zaten budur. Öte yandan diğerleri ise bunun ülkenin parçalanmasına yol açacağını savunuyorlar. Ancak parçalanma çoktan başlamış durumda. Bosna’da olduğu gibi güçlü bir federal sistem, Irak’ta sözkonusu her iki durumun da yaşanmasını önleyecek tutarlı ve yaşayabilecek bir çözümdür.
İkinci bileşen ise, geri çeviremeyecekleri bir teklifle Sünnileri federal siteme katılmaya çekmektir. Başlangıç olarak Sünniler, merkezi bir hükümette Kürtler ve Şiilerin tahakkümü altında yaşamak, ya da bir iç savaşın esas kurbanları olmaktansa kendi bölgelerinin yönetimine sahip olmayı yeğleyeceklerdir. Ama ayrıca Sünnilere, petrol fakiri bölgelerini geçindirmek için para da verilmelidir. Sünnilere tüm gelirlerden yüzde 20 oranında pay verilmesini sağlayacak gerekli anayasa değişikliklerinin yapılması gerekir.
Üçüncü bileşen, kadınların ve etnik – dini azınlıkların haklarının güvence altına alınmasıdır. Bunun için Amerikan yardımlarının arttırılması, ancak yardımların sözkonusu haklara saygılı olunması koşuluna bağlanması gerekmektedir. Bu hakların korunması bilhassa güneydeki Şii bölgesinde güç bir iştir, fakat Washington’un yaygın ihlaller durumunda para yardımının kesileceğini açıkça belirtmesi gerekir.
Dördüncü olarak ABD başkanı orduya 2008’e kadar Amerikan askerlerinin Irak’tan geri çekilmesini sağlayacak bir plan hazırlaması emrini vermelidir; ancak bununla birlikte teröristlerle savaşacak ve Irak’ın komşularını samimi olmaya teşvik edecek boyutta etkin bir gücün de ülkede kalmaya devam etmesi şarttır.
Beşinci olarak, uluslar arası bir organın ya da Birleşmiş Milletler’in çatısı altında Irak’ın sınırlarına ve federal sistemine saygı gösterilmesi taahhüdünün verileceği bir bölgesel konferans toplamamız gerekir. Irak’ın komşuları ülkenin parçalarına yönelik girişimleriyle kazançlı çıkacak olsalar da, her biri daha büyük bir savaş tehlikesiyle yüzyüze kalacaktır.
Büyük güçlerden oluşacak ve komşuların anlaşmaya uymalarını güvence altına alacak bir “temas grubu” kurulmalıdır. Sayın Bush Bağdat’ta güçlü bir merkezi hükümet kurmak için üç yıl boyunca boşuna çaba gösterdi; şu anda önümüzde giderek kötüleşen bir güvenlik problemi, çözümsüzlük ve alınması gereken zor siyasi kararlar var. Beş bileşenli alternatif plan Iraklılar arasında mutlaka sağlanması gereken siyasi çözüm için akla yatkın bir yol sunmaktadır. Tabii ki bunun yanında siyasi çözümün işe yaramasını sağlayacak gerekli ekonomik, askeri ve diplomatik manivelaların da olması lazımdır. Bu aynı zamanda Demokratlar ve Cumhuriyetçiler için güvenlik çıkarlarımızı koruyacak ve ülkemiz için kendini feda edenleri onurlandıracak makul bir çözüm yoludur.