Kayıt Tarihi: 13 Nisan 2012 Cuma 16:02
Kadri YERSEL

“1907 yılında İstanbul’da doğmuşum. Babam Yüzbaşı Hüseyin Dalbaz. Anam, İstanbul’un Feneryolu’nda bağcı Şaban Ağanın kızı Seher. Babam Çanakkale’de çolak Galiçya’da topal Kafkaslarda şehit oldu. İlköğrenimime mahallemizin imamı Salih hoca ile başladım. Üsküdar’da da bir numune okulunda da tamamladım. Darüşşafaka’ya birkaç bin çocuk arasından seçilme şansına ulaşarak liseyi orada tamamladım.” diyerek tanıtmış kendini Kadri YERSEL “Madencilikte Bir Ömür” adlı kitabının ilk sayfasında.

Kadri YERSEL Osmanlı Devleti’nin “eytamı şühedaya kucak açma” misyonu ile kurulan irfan ocağı Darüşşafaka Lisesi'ni 1927 yılında bitirdikten sonra, Zonguldak Maadin ve Sanayi Yüksek Mektebinde son sınıf öğrencisi olan arkadaşı Hulusi’nin önerisi ve yardımlarıyla Zonguldak Maadin ve Sanayi Yüksek Mektebi'nde okumak üzere bir kömür şilebinin baca dibinde Zonguldak’a yola çıktı.

Bu okulun ona göre avantajı çoktu. Parasız yatılı idi, tatillerde maden ocaklarında çalışarak harçlık ve çamaşır ihtiyaçlarını karşılamak imkânları vardı.

Zonguldak’a vardığında okulun açılmasına daha 3 ay vardı. Bu süre içinde Güntepe Ocaklarında arkadaşı Hulusi ile beraber iş buldu. Direk taşıdı, vagon doldurup sürdü, melemetçiye ve yol marangozuna yardım etti. Arada sırada burgu tutup tokmak salladı.

Kadri YERSEL ilk defa göçük ve grizu ile bu dönem tanıştı.12 saatlik iki vardiya halinde çalışılıyordu. Her vardiya başında meşale ile grizu yoklaması yapılıyordu. Biriken gaz yakıldıktan sonra işe başlanıyordu. Uzayan mavimsi alevin görünümü çocuk yaşta iken çok güzel görünmüştü. Bu güzelliğin daha sonra ne kadar korkunç sonuçları olduğunu bizzat yaşayacaktı.

60 kuruş gündelikle çalışan Kadri YERSEL böylece harçlığını çıkardı. 4 yıl sürecek eğitimi böylece başladı. Eğitim kadrosu profesör ve yüksek mühendislerden oluşuyordu.Yine “Madencilikte Bir Ömür” adlı kitabında isimlerini şöyle verir: Floran Şarl, Plümiye, Ginyar, Gare, Pirjanes, Rayslinger, Dr.Supert, Tevfik, Nazım, Arif, Mehmet Refik ( FENMEN ), Bedri ( BEKİROĞLU ), Cemal Zühdü ( AYSAN ), Halil ( PEKMEN ), Hayri ( DENER ), Naci (UÇER ), Nadir Hakkı ( ÖNEN )

Okulun ilk yılı sona erdiğinde 1 aylık staj ile yetinmeyip Fransızların Asma Ocağında stajına devam etti. Gündeliği artık 80 kuruştur. Stajlarından birini de Kandilli Ocaklarında yapar. Bir gün tavanlarda ve direklerde bir hareketlilik fark eder. Göçük tehlikesini sezince hemen orayı boşalttırıp iş bıraktırır. Böylece son anda 15 kişinin hayatı kurtulur. Durumu öğrenen İtalyan Mühendis onu Çavuşluğa getirtip maaşını da 150 kuruşa çıkarır.1931 yılında dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik bunalım bahane edilerek okul kapatıldı. Bu okulun son mezunu Kadri YERSEL 1931 baharında iş hayatına başlar. Darüşşafaka dayanışması burada kendini gösterir üst döneminden Hakkı KÖK ağabeyinin taşeron olarak çalıştırdığı İnağzı ocaklarında çalışmaya başladı. Ama birkaç ay sonra ocak sahibi bir gemi dolusu kömürü yükleyip ortadan kaybolunca işçiler ve borçlarla beraber baş başa kalır.

Aynı yıl Kozlu'da Sarıcazadeler'in ocaklarını işleten İtalyanların firmasına “yamak mühendis” olarak girdi. Mühendislikle ilgili hiçbir işlevi yoktu. Yabancı mühendislere karşı “paratoner”, tembelliğe karşı da sopa olması bekleniyordu.

Askerlik çağı geldiğinde İtalyan Şirketi ile ilişkisi kesildi. Askere gitmeden birde evlenmişti. İlk çocukları Oktay o askerde iken dünyaya geldi.

Askerlik hizmetinden sonra, Türk Maadin Şirketi'nin Dağardı Krom Ocağında görev aldı. Oradan da Tavşanlı Derbent Köyü Karlıyer Mevkiindeki krom ocaklarına nakledildi. Kızı Sevinç ise bu madende doğdu.

Hakkı KÖK ağabeyi onu yine yalnız bırakmayarak ziyaretine gitti. Yeniden Zonguldak’a dönmeye ikna etti.1938'de yeniden Havza'ya dönerek Kilimli Kömür Madenleri AŞ'ne geçti. Kadri YERSEL bu sırada ağır bir ülser rahatsızlığı yaşayınca dışarı hizmetinde görevlendirilir. Savaş kapıdadır ve yoğunlaşan bir kömür talebi vardır. Havzada İş Bankası şirketleri müştereken bir işçi bürosu kurarlar ve başına onu getirirler.

Kadri YERSEL Dönemin çalışma ortamını, anılarında aynen şöyle aktarıyor:

“ O yıllarda Kömür üretim işçileri, kısa aralarla ocaklara gelip giden civar ilçe köylülerinden oluşuyordu. Arazi verimsizdi. Tuz, gazyağı, çaput (bez), şeker için köy tefecilerine yapılan borçlar, köylüleri çalışmaya zorluyordu. Yürüyerek gidip gelecekleri en yakın iş yeri Zonguldak’tı; her zamanda iş hazırdı. Filyos-Zonguldak Demiryolu, bu olanağı Bartın, Ulus, Amasra, Tefen ve Yenice köylerine kadar genişletti. Devrek Ereğli yolu da bu işçi trafiğini besledi.

Köylü işçiler Zonguldak ocakların da 15-30 gün çalışır sonra köylerine dönerlerdi. Genellikle gruplar halinde, kendi kişilerinin, çavuşlarının, kollayanlarının bulunduğu ocaklara, çok seyrek olarak ta bir köyün tüm işçisi aynı ocağa giderdi. Genellikle değişik ocaklara dağılırlardı. Bu dağılımda çavuşların ve köy ağalarının tutumları etkili olurdu.

(1942 yılında meydana gelen Armutçuk Çamlı Ocağındaki grizu Kızılcapınar Köyünün neredeyse tüm erkek nüfusunun kaybolmasına sebep olunca (yaklaşık 25 kişi) köylü işçilerin değişik ocaklara dağıtılması kesin kural halini almıştır.)

Maden işçilerinin işçilik çeşitleri; Kazmacı, kazmacı yedeği, kürekçi, arabacı, direkçi, pasacı, lağımcı, melemetçi, tamirci, marangoz, kasacı, taramacı, saccı, vinçci, varageleci, direkçilik şeklindeydi.

Köylüler toprak tabanlı, tavanı akan, penceresiz, tek ocaklı 80-100 kişilik kulübelerde yan yana balık istifi yatarlardı. Kışın bu sorun yaratmazdı yazın ise çalı diplerinde uyurlardı. Bit, pire, tahtakurusu ve kene köylünün ayrılmaz konuklarıdır.

Köylü işçilerin başlıca yiyecekleri ekmek, zeytin, helva, köyden getirilen yufka ve keş idi. Bunlar bitince “Ekonoma” denilen madenci dükkânlarından fahiş fiyatlarla ihtiyaçlar alınır işçilik ücretlerinden kesilirdi.

Köy ağaları ve tefecilerin alacakları maaş dağıtım gününde çavuşlar veya özel görevlendirilen kişilerce tahsil edilirdi. Ücretlerin birkaç ay gecikme veya hiç ödenmediği de olurdu.

Küçük kusurların cezası gündelik sıfırlaması idi. Bu tutum, Havza devletleştirilip, iş Kanunu etkinlik kazanıncaya kadar sürdü. Bu ayıplı işleri ne yazık ki, ben de yaptım. Üretimde çalışıp da bu ayıbı işlemekten kurtulabilmiş meslektaşım olabileceğini de sanmıyorum.

Çavuşlar, peşlerinde getirdikleri işçi sayısına göre değerlendirilirdi. İşçi gereksinimi artınca Çavuşlarında önemi arttı. Aybaşlarında ve ayın 15’lerin de Beycuma, Çaycuma, Devrek, Bartın, Çaylıoğlu, Tefen, Ereğli ve öteki pazarlarda madencilerin ajanları çavuş ve işçi avlardı. Bu işle yüksek yevmiyenin garantörü pozunda mühendislerde görevlendirilirdi.”

1939 yılında II. Dünya Savaşı patladı havzada hala devletin istediği düzeyde kömür üretilemiyordu. Savunma hazırlıkları durumu daha da sıkışık bir hale soktu.26 Ocak 1940’da 3780 sayılı yasa ona dayanılarak 26 Şubat 1940 tarihinde 2/12899 sayılı kararname ile “Ücretli İş Mükellefiyeti” kuruldu. Kömür satışının tek elden yönetilmesi amacıyla “Ereğli Havzası Kömürleri Satış Birliği Teşkili Hakkında Kararname” aynı gün çıkarıldı. Ama beklenen üretim artışı tekrar sağlanamadı nihayet köktenci bir çözüm yolu olarak devletleştirme kararlaştırıldı.15 Ekim 1940 tarihli ve 2/14547 sayılı kararname ile yani 5 ay sonra havza bütünü ile Etibank’a devroldu.

İkinci Dünya Savaşı'nın patlamasıyla eşzamanlı bir zorunluluk olarak doğan Füzyon Dönemi'nde, Havza Müdürlüğü’ne bağlı olarak kurulan Ücretli İş Mükellefiyeti Müdürlüğü’nün başına Kadri YERSEL getirildi.

Bu dönemi yine ilk elden Kadri YERSEL’in dilinden gözlemleyelim; “Yakın köylerdeki işçiler yürüyerek, diledikleri ocaklara geliyorlardı. Avantaj sağlamak ve işçi sayısını arttırmak için Ereğli, Devrek, Bartın, Çaycuma, Çaylıoğlu gibi toplantı yerlerinden işçileri kamyonlarla, deniz motorlarıyla ocaklara getirip götürmeye başladık.

Köylerde, Cumalarda (Köylerin pazar yerleri) kılavuzlar ve ağalar kullanıyorduk. Nizamsız, düzensiz ve aldatmaca temeline dayalı bir işçi pazarı oluştu. Kazananlar sadece aracılardı. Ocaklardaki hoyrat istihdam ve ücret takdirindeki keyfilikler eskisi gibi sürüyordu.

Mükellefiyete tabi tutulacaklar için Havza Maden Müdürlüğünün, seferberlik planına göre hazırladığı 20.000 kişilik 3 tecil (askerlik ertelemesi) listesinin uygulamasına geçildi. Buna göre 1.ve 2. listedekiler çalışırken 3. listedekiler dinlenecek ve böylece sayısal artma sağlanamasa bile çalışma süresi uzayacağından üretim arttırılacaktı. Ama bu hesap tutmadı. Çünkü listelerde ölüm, yer değiştirme, ad ve soyadı tutmazlığı, ana baba adı farklılıkları doğum tarihi yanlışlıkları yüzünden listelerde %50 ye yakın tutarsızlık vardı. Askerlikten kurtulmak isteyen işçilikle ilgisi olmayanlarda listeye yazılmışlardı. İş kaçaklarının izlenmesi çok zordu.

Devlet, işçi üzerine bir zor düzeni getirmişti. Ama ücret tarafını işverenin insafına bırakmıştı. Zor uygulamasının tüm çirkinlikleri baş gösterdi. Bir zamanlar işçi olmadıkları halde kendilerini listelere yazdıranlar, asker kaçaklığından “mükellefiyet mağduru” haline dönüştüler.

Yasanın, askerlikten başka etkin müeyyidesi yoktu. Kaçakları kovalamak, yakalamak ve iş yerine teslim etmek yeterli olmuyordu. Yine kaçıyorlardı. Normal jandarma gücü yetmez oldu. Takviye edildi. Kaçanlar, askere alınıp işçi taburu oluşturuldu.

Havza devletleştirildiği için, bu zor uygulamasından özel çıkar sağlanması sakıncası bertaraf edilmişti. Ama ücret takdirinin keyfiliği sürüyordu.

Cezanın yanında teşvik önlemlerinin alınmasına da girişildi. Çaycuma, Devrek, Ereğli gibi toplama merkezlerinde devamlı ve verimli çalışan işçilerin ailelerine normal bedellerle tahıl ve çaput vermeye başladık etkilide oldu.

Dolaştığım köylerin çoğunda cam, yatak, yorgan, çatal, tabak; rastlanması zor lüks bir eşya idi. Masa ve sandalye de çoğunlukla bulunmazdı. Hayvan postlarına yaslanıp, ayakları ocağa doğru uzatıp yatarken yastık yerine kullanılan kertikli kütüklerde uyuyanlar bile vardı. Uygarlık düzeyi böylesine ilkel olunca, daha çok kazanmaya gereksinim duyuracak istek baskısı da en azda kalıyordu. Savaş sırasında Hisarönü köylerinden birine uğramıştım.20 kadar işçi tifüsten yatıyordu.”

O dönemde Devrek’te 8. Tümen konuşlandırılmıştır. Devrek, ana merkez konumundadır. Ereğli, Tefen, Çaycuma ile ilişkiler oradan yürütülürdü. Kadri YERSEL Devrek’e gidişlerinin birinde eşini de yanında götürünce bu onun şikâyet edilmesine sebep olur.”Devlet vasıtasında kadın gezdiriyor” gerekçesi ile görevden alınır. Kozlu da bölüm mühendisliğine nakledilir. (Anılarında bu olayın 1941 veya 1942 yılında olduğunu belirtir.)

Bedri BEKİROĞLU o dönemde Müessese Müdürü idi. O kurumun başına geçtiğinde maden direği sıkıntısı vardı. Bunu yazılı ve sözlü olarak belirtmesine rağmen hükümet gerekli önlemi almamıştı.1942 yılında kömür üretimi direksizlik yüzünden durdu. Ve Bedri BEKİROĞLU suçlanarak görevden alındı. Yerine İhsan SOYAK atandı.

İhsan SOYAK genç ve dinamikti iktidar çevrelerinde etkin bir kişilikti. Onun çalışmaları sayesinde direk sorunu aşıldı. Ama savaş sürüyordu. İşçi sayısı yetersizdi. Ayrıca üretimin duraklaması demiryolu taşımacılığını da aksatmıştı. Üretimin yükseltilmesi konusunda hükümet baskısı çok daha arttı. Yerel değimle zar zor günleri ile üretim arttırılmaya çalışıldı.

Kadri YERSEL İş Mükellefiyeti Müdürlüğüne tekrar getirildi. 1942 yılında meydana gelen Kandillinin Çamlı Ocağındaki grizu patlamasında 63 işçi vefat etti. Kadri YERSEL anılarında bunun sebebini üretim baskısından doğan koşullarda güvensiz elektrik donanımının kullanılması olarak açıklar.

Almanya’nın savaşı kaybedeceği yavaş yavaş belli olmaya başlayınca savaş ve askerlik korkusu hafifledi, mükellefiyete direniş ve işten kaçma olayları arttı. Hükümet için kanbur olan bu durum ortaya çıktı. Hükümet şartlar değiştiğinden sistemi kaldırmak istiyordu. Bu konuda İhsan SOYAK ve Kadri YERSEL TBMMM komisyonunda görüşleri alınmak üzere telgrafla Ankara’ya çağrıldılar. Konu ücretli iş mükellefiyetinin ne zaman kaldırılacağı idi. İhsan SOYAK uygulamamanın devamı hakkında Kadri YERSEL ise bazı koşullara bağlı olarak zaman dilimlerine ayrılarak kaldırılması hakkında görüş bildirdiler.

Kadri YERSEL 1944 yılında ise İş mükellefiyetinin kaldırılması koşullarını saptamak üzere, Bakan Fuad SİRMEN’in özel talimatıyla Garp Linyitleri İşletmelerine geçti.

Daha sonra Garp Linyitleri İşletmelerinden ayrılarak Başbakanlık Yüksek Murakabe

Heyeti'nde görev aldı. Demokrat Partinin iktidara gelişiyle birlikte Heyet'ten ayrıldı ve MONTAN A.Ş'nin Acıpayam'daki krom ocakları ile Tavas'da ki manganez ocaklarında çalışmaya başladı. Anılan şirketten 1954'de ayrılarak İzmir’de serbest çalışmaya başladı. Bu seçiminde çocuklarının eğitim durumları etkili olmuştur. Kadri YERSEL’in küçük sermayesi kısa sürede tükenince.1958'de “ilk işvereni” olan Türk Maadin'in Kavak'taki krom ocaklarını yönetmeye başladı. 1962'den itibaren Maden Dairesi Başkanlığı da dahil olmak üzere, ETİBANK’ın çeşitli kademelerinde görevler üstlendi.1972'de emekliye ayrıldı. Türkiye Maden Mühendisleri Odasınca 1981’de 50 yılı aşan hizmetleri için “Onur Belgesi” ile ödüllendirildi. Çeşitli gazete ve dergilerde madencilikle ilgili makaleler yazdı. Kadri YERSEL‘in zar zor günlerle akıp giden koca ömrü 86 yaşında 8 Ekim 1993 günü tükendi.

Kadri YERSEL 1989 yılında anılarını ve madencilikle ilgili görüşlerini sunduğu kitabında genç kuşaklara şöyle sesleniyor:

82 yaşın sislediği belleğimi ve usumu zorlayarak çalıştım. Gençler eksiklerimi tamamlaya, yanlışlarımı düzelte, yorumlarımı olgunlaştıra Ve kusurlarımı bağışlaya!

KAYNAKLAR

1-MADENCİLİKTE BİR ÖMÜR KADRİ YERSEL MAYIS 1989 İSTANBUL

2-MAKALE :"İLK VE SON MÜKELLEFLİK" ARASINDA VE DAHA SONRASINDAKİ ZARZOR GÜNLERLE AKIP GİDEN KOCA DİR ÖMÜR NİHAYET TÜKENDİ”

MADENCİLİK BÜLTENİ SAYI: 28 EYLÜL-EKİM 1993 SAYFA 23

3-http//haberzonguldak2.com /anaSayfa/antoloji/kadri_yersel.htm

 
Gösterim : 5331
YORUMLAR
Ali İhsan YERSEL / Kadri Yersel
Bu yazıı hazırlayan beyefendi Kadri Yersel soyadını nerden almıştır. Bununla ilgili bilgi, nerden bulabilirim veya hala soyadını taşıyan biri varmı ereğlide. Ben Zonguldak Bülent Ecevit Üniversite hastanesi Kanser araştırma biriminde çalışmaktayım. Saygılar.
0
0

Hande Yılmaz / Kadri Yersel (Dalbaz)
Ali İhsan Bey bunu ben de merak ediyorum. Kadri Yersel'in baba tarafımdan akrabam olduğunu biliyorum ama kitabında babasından Yüzbaşı Hüseyin Dalbaz olarak bahsediyor. Sonrasında Yersel soyadı ile nasıl anılmış ya da hata nerede merak etmekteyim..
0
1

GÜRDAL ÖZÇAKIR / KADRİ YERSEL
Konu ile ilgili kitaplar ve kendi hatıralarını yazdığı kitapta YERSEL soyadını kullanıyor.Babasının aile lakabı Dalbaz olabilir.Birde o dönem aile içinde baba,oğul veya kardeşler ayrı ayrı soyadları almışlar.Mesela Hüseyin Nihal ATSIZ'ın kardeşi Nejdet SANÇAR da olduğu gibi.
0
1
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 22297240, Bugün: 5165 kez ziyaret edilmiştir.