Kayıt Tarihi: 3 Mart 2012 Cumartesi 17:28
Hüseyin Fehmi İMER

Hüseyin Fehmi İMER 30 Mart 1871 tarihinde bugün Bulgaristan sınırları içinde olan Vidin'de doğdu. Dedesi Vidin’in bir kazası olan Rava şehrinin ayanı Mustafa Ağa’dır. Babası Osman Bey ise Vidin ve Silistre eyaletleri Zaptiye Alay Kumandanlığı Zaptiye Binbaşısıdır. Osman Bey daha sonra 1865 yılından itibaren Leskofça ve İvraniye kazalarında kaymakamlık yapmış 1873 yılında bir araba kazası sonucu yaralanarak memuriyetten ayrılmıştır. Osman Bey tedavisi için Vidin şehrine gitmiş burada halkın sevgisini kazanarak Meclis İdare Azası olmuştur.1884 yılında verem hastalığından büyük bir borç yükü ile vefat etmiştir. Hüseyin Fehmi İMER’in annesi Hüsniye Hanım bir Çerkes kabilesine mensup olup babasının üçüncü eşidir. Osman beyin daha önceki iki eşi vefat etmiştir. Hüseyin Fehmi’nin Hasan Tahsin adında bir kardeşi dünyaya gelmiş fakat 18 yaşında iken oda veremden vefat etmiştir. Hüseyin Fehmi önce sübyan mektebine gitti, o sıralarda Osmanlı-Rus harbi devam ediyordu. (1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı) daha sonra rüştiyede okudu. Babası onu Fransa’ya tahsile göndermek istiyordu. Buradan 4.sınıfta ayrılarak Fransızca öğrenebilmesi için "Alyans İzrealit" adlı Yahudi mektebine verildi. Burada Fransızca ve Bulgarca eğitimi aldı. Babasının ölümü üzerine eğitimi yarıda kesildi. Annesi ve kardeşi ile İstanbul'da bulunan babası sayesinde yetişen ve askeri müteahhit olan Çivicizade Mustafa Zeki Efendinin yanına taşındılar. Hüseyin Fehmi Bey 15 Eylül 1885 tarihinde Orman ve Maadin Mektebi'ne girdi.

Okulu bitirdikten sonra Ankara Orman Sermüfettiş Muavinliği'ne atandı 18 Mart 1888 tarihinde henüz 19 yaşında iken 600 kuruş maaşla işe başladı. 1 Mart 1889 tarihinde Kastamonu Orman Sermüfettiş Muavinliği'ne naklen tayin edildi. Burada memuriyeti sırasında Dode Paşa adlı bir Arnavut asilzadeden 3 yıl boyunca Fransızca dersi alarak bu dili Türkçe kadar mükemmel konuşmaya yazmaya başladı. 3 ay boyunca ormanlarda yatıp kalkarak Kastamonu ve Bolu ormanlarının haritasını tanzim etti. Bu sırada ilginç bir gelişme meydana geldi bu göreve başladığında babası gibi oda verem hastası idi. Temiz orman havası ağır çalışma temposuna rağmen onu adeta tedavi etmişti. Kastamonu valisi meşhur Abdurrahman Paşa’nın isteği ile Kastamonu İdadisinde (Lise) Coğrafya öğretmenliği de yaptı. Daha sonra sırası ile Antalya (1892), Sinop (1893), Adana (1893), Konya (1894) illerinde Sermüfettiş olarak çalıştı.27 Nisan 1897 tarihinde tekrar Adana Orman Sermüfettişliğine tayin oldu. Müfettişliğin merkezini Mersin’e taşıdı.

Mezun olduktan sonra geçirdiği 11 yıllık süre görevlerinden dolayı aldığı takdirler ve taltiflerle geçmişti. Bu süre zarfında orman gelirlerini arttırmış, ormanların korunmasında ve resmi işlemlerde gösterdiği titizlikten dolayı göz doldurmuştu.

Ama Mersin’de Jöntürk Cemiyeti kurduğu ve yasak gazete ve risaleler dağıtma faaliyetinde bulunduğu iddiası ile hakkında verilen jurnaller hayatında kara bulutların belirmesine sebep oldu. Bunun üzerine İstanbul’a bir vapurla hareket etti. Vapurdan inişte polisler onu tutukladılar. İstanbul da 16 gün tutuklu kaldı. Sonuçta kefaletle serbest bırakıldı.

Hüseyin Fehmi İMER İstanbul’da 2 yıl 4 aylık bir süreyi işsiz geçirmek zorunda kaldı çünkü bir kez Jöntürk damgası yemişti. Nihayet 22 Şubat 1903 tarihinde Hazine-i Hassa Mefruşatı Hümayun Dairesi Kâtipliği görevine getirildi. Memuriyetinde gösterdiği başarılı çalışmalarından dolayı 14 Nisan 1906 tarihinde bir berat ile dördüncü rütbeden Mecidi Nişanı ile ödüllendirildi.

23 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyet ilan edilince bu sefer kara bulutların yerini hayatında yeni aydınlık bir dönem aldı. Orman Heyeti Fenniye Reisi görevine getirilen Hoca Ali Rıza Efendi 13 Eylül 1908 tarihinde 2000 kuruş maaş ile onu Orman Heyeti Fenniyesi azalığına getirdi. Bu görev 7 Haziran 1909 tarihine kadar devam etti. Hoca Ali Rıza Efendi Bahçeköy’de bir Orman Mektebi açılmasını sağlamıştır. Yeni okul Fransa’da Nantes şehrinde bulunan benzerine uygun bir tarzda tasarlandı. Ders programı, talimatnamesi, bütçe ve ödenek cetvelleri dilimize Hüseyin Fehmi İMER tarafından çevrilmiştir.

Ayrıca Hüseyin Fehmi İMER Osmanlı Devletinin Rumi 1325 yani 1909 yılına ait bütçesi hazırlanırken İttihat ve Terakkinin meşhur Maliye Nazırı Cavit Bey’e Orman ve Maadin ve Ziraat Heyeti Fenniye’lerinin bütçelerinin hazırlanmasında bir nevi danışmanlık görevinde bulunmuştur. Hüseyin Fehmi İMER bu çalışmalarından sonra Orman Müfettişi Umumisi görevine başladı. Bu görevi uzun ömürlü olmadı.16 Mayıs 1910 tarihinde ayrıldı. Kader rotası onu büyük izler bırakacağı ve uzun yıllar yaşacağı Zonguldak’a yönlendirdi.23 Mayıs 1910 tarihinde Ereğli Kömür Madeni Müdüriyeti'ne tayin oldu.

Havzaya tayini çok ilginç ve hızlı bir şekilde gerçekleşmiş kendisinin bundan son anda haberi olmuştur. Meşrutiyet öncesinde 50 yıllık bir Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti bulunması ve buna bağlı Maden Müdüriyeti bulunmasına rağmen Ereğli Kömür Madenleri Bahriye Nezareti yani günümüzdeki anlamı ile Deniz Kuvvetlerinin bağlı olduğu bakanlıktı.

Madenciler bu durumdan ve askeri idarenin sertliğinden şikâyetçi idiler. Meşrutiyet ilan edilince yeni yapılanmada sivil bir memurun müdür olarak atanması için Zonguldak, Kozlu ve İstanbul’da bulunan madenciler harekete geçtiler. Başkenti telgraf yağmuruna tuttular. Bu gelişme karşısında Nazırlık harekete geçerek bu işe uygun şahıs aramaya başlamış ve aranan isim bulunmuştur. Nazır Mavrokordato Efendi Hüseyin Fehmi İMER’i makamına çağırarak bu göreve layık gördüklerini söyledi.

3500 kuruş aylık maaş ile göreve başladı. Ereğli Maden Müdürü sıfatı ile havzaya tayini çıkan Hüseyin Fehmi İMER'in anılarında o günlerden ayrıntılı olarak söz etmektedir:

“Herkes gibi bende memuriyet mahallemin Ereğli kasabası olduğunu zannediyordum. O tarihlerde Gürcü Vapurları diye Akdeniz’de ve Karadeniz’de Türk Sancağı ile vapur işleten Gürcü Pano Efendi de vapurlarına kömür tedariki için Ereğli Havzası’nda bir maden ocağı işletiyormuş. Tayinimi haber alınca, Bebek’teki evime kadar bir memur göndererek “Patronumuz bizim vapurla memuriyet yerine gitmenizi rica ediyor.” demesiyle ben de bu nazik daveti kabul ettim. Bir iki gün sonra ailemi İstanbul’da bırakarak, bu vapurlardan birisi ile memuriyet yerime gittim. Yorgunluktan vapurda uyuyup kalmışım. Kamarot “geldik” diyerek uyandırdı. Giyindim, dışarı çıktım, sahile baktım görünen beş on bina idi. “Burası mı Ereğli?” diye hayret ettim. “Efendim Ereğli’ye erken uğradık. Burası Kozlu’dur. Bizim vapurlar buraya uğramaz, çünkü burası ehemmiyetsiz bir iskeledir. Fakat maden müdüriyeti Ereğli’den buraya nakledildi. Tabi siz buraya ineceksiniz. Müstesna olarak sizin için uğradık. Sizi çıkardıktan sonra Zonguldak’a uğrayacağız” demesi üzerine daha ziyade hayret ettim. Vapurun hazırladığı sandalla karaya çıktım.

“Kozlu’ya hiç yolcu vapuru uğramadığı için, içinden kim çıkacak diye merak dolayısıyla kalabalık bir halk kütlesi sahile dolmuştu. Yalnız ben çıktım. Herkes kim olduğumu birbirine soruyordu. Nihayet ben de oradakilerden birine “Burada maden memurlarından kimse yok mu?” diye sorunca, Kozlu iskelesi maden memuru Naim Bey’e gittiler, “Maden memuru soruyor” dediler. Yanıma gelen Naim Bey’e: “Lütfen şu iki parça eşyayı bir hamala veriniz. Beraberce Müdüriyet’e kadar gidelim.” dedim. Bu ifadeden herkes bir mana çıkardı. Söylenen sözleri kulağımla işitiyordum. Kimse müdür olduğuma hükmetmiyordu. Çünkü ben kırk yaşında idim. Fakat gayet genç görünüyordum. Nihayet dairenin müdürü olduğum anlaşıldı. Bir hayli memur ve madenci “Hoş geldiniz, tebrik ederiz, Allah muvaffak etsin.” dediler. Akşam oldu, selefim Eşref Bey’in evi boş bulunduğundan muvakkaten oraya karyola falan getirdiler ve bir gece de benimle yatmak için memur verdiler. Fakat üzüntümden sabaha kadar talihsizliğime ağladım, uyuyamadım.

Gece bana arkadaşlık için yanıma verilen Salim Efendi zeki ve usul bilen bir memur olduğundan ondan aldığım bilgilere göre benden önceki müdür Eşref Bey Zonguldak kaymakamı ile ve bütün kaza memurları ile ve Ereğli Şirketi Osmanisi adındaki Fransız Şirketi ile kısaca Zonguldak’taki herkesle arası açıkmış. Çünkü o kendisini dev aynasında gören kibirli, azametli bir zat imiş.

Bundan dolayı selefim Eşref beyin kibir ve azameti yüzünden temas edip kaynaşmadığı kaza memurlarının ve ileri gelenlerin hepsi ile münasebet kurmak ve samimiyet oluşturmak için Salim Efendi’ye “Bana kâğıt kalem getir !” dedim. Derhal Zonguldak mevki maden memuruna “Yarın saat dokuz buçukta kaymakam beyin, saat onda Ereğli şirketi müdürünün, on buçukta Fransız, on bir de İtalyan konsolosluklarının ziyaretine geleceğim. Daha sonrada Zonguldak madencilerini ziyaret edeceğim. Hepsine hemen haber veriniz” diye bir telgraf yazdım. Salim Efendiyi yanıma alarak ertesi gün hemen erkenden deniz yoluyla Zonguldak’a gittim. Ziyaretlerimi yaptım. Her taraftan hüsnü kabul ve büyük hürmet gördüm. Fransızca konuştuğum için ancak Fransız Şirketi ve konsoloslarından müstesna muamele gördüm. Madencilerle de görüşüp akşam Kozlu’ya döndüm.

Gece Fransız ve İtalyan Konsolosları’ndan ve Fransız Şirketi’nden teller aldım. Ertesi gün her biri saat tayin ederek iadeyi ziyaret edeceklerini bildiriyorlar idi. Başta kaymakam olduğu halde birçok kaza memurları, Fransız ve İtalyan Konsolosları, bütün Zonguldak madencileri ve ileri gelen tüccarları Kozlu’ya geldiler, iadeyi ziyaret ve temenni muvaffakiyet eylediler. Bilhassa kaymakam beyle, Ereğli Şirketi direktörü tekrar, tekrar “en küçük emrinizi yerine getirmekle öğünürüz” yolunda sözlerle benim kendilerine ibraz ettiğim hürmete, nezakete mukabele ettiler. Benim bu jestim. Hakikaten başarımın sermayesi oldu. Ayrıca Ereğli kaymakamını, Belediyeyi, tesisleri de ziyaret ettim.”

Hüseyin Fehmi İMER Kozlu’da göreve başladıktan bir hafta sonra tüm gözlemlerini ve önerilerini bir raporla Nezarete sundu. Bu konu ile ilgili olarak merkeze çağrıldı. Bizzat kendi ağzından önerilerini anlatmak imkânı buldu. Ayrıca İstanbul’da ondan bir rapor daha istendi. Kendisine Nazır Mavrokordato tarafından 18 Haziran 1910 tarihini taşıyan “tam yetki” veren bir emirname verildi.

Bundan bir süre önce 23 Haziran 1910’da İstanbul’dan dönen Hüseyin Fehmi İMER, kısa sürede Maden Müdüriyeti binası ve ona bağlı çalışan diğer bürolar ile bu büroların memurları Kozlu’dan Zonguldak’a nakletti.

Hüseyin Fehmi İMER öncesinde Eşref Bey; yine İMER’in belirttiğine göre memur kadrolarını şişirmiş, Bahriye İdaresi’nden kalan memurların hiç birine dokunmadığı gibi, bunların görevlerini diğer memurlara da dağıttığından birçok büro personeli hiç iş yapmadığı halde maaş alır duruma gelmişti. Buna karşılık koca kömür havzasında İSTASİNAPOLOS adındaki Yunanlıdan başka maden mühendisi yoktu. Hüseyin Fehmi Bey’in göreve başlamasından hemen sonra bu Yunanlı maden mühendisi de istifa ederek İstanbul’a döndü.

Havzanın büyüklüğüne göre artan iş kazaları ve maden patronlarının arasında meydana gelen sınır ihlâllerinin önüne geçebilmek için gerekli teknik personele ihtiyaç vardı.

Hüseyin Fehmi İMER harekete geçti. Gerekli işlemlerden sonra ve Nezaret yolu ile Alman Maden Mühendisi ŞTRONUZ’a ayda 30 altın lira maaş karşılığı anlaşma sağlandı. ŞTRONUZ’un ardından 4 maden mühendisi daha kömür havzasına getirildi. Bunlardan Wilhelm HUHNER başmühendis, ŞTRONUZ da başmühendis muavini sıfatıyla görev yaptılar. Yerleri “Müdüriyet”teydi. Yeni gelen mühendislerden Emin Bey Ereğli, Çamlı ve Kandillide; Sadi Bey Kozlu’da, Kenan Bey de Kilimlide görevlendirildi. Setrak Bey (Ermeni) ise Zonguldak Kontrol mühendisi sıfatıyla çalışmaya başladı. Böylece maden ocaklarının hükümet adına kontrolü daha farklı bir çizgiye oturmuş oldu.

1912 yılında Balkan Savaşı patlayınca savaşta lazım olan kömürün havzadan çıkarılması ve İstanbul’a taşınması gerekli idi. Kilimli ve Kozlu demiryollarının havzada çıkarılan kömürün taşınmasına yetmemesi üzerine bu demiryollarını birer metre genişliğinde, vagonlarında demirden olarak 8 ton mamul alacak büyüklükte yaptırılması işine girişildi. Bu iki hat böylece inşa ve tamir edildi. Kilimli şimendifer hattı mevcut durumundan 3 metre kadar aşağıya düşürülerek İnağzı ocağına sahilden demiryolu ile bağlantı sağlanmıştır. Bu hatta 2 adet lokomotif ve 6 tonluk vagonlar çalışmaya başlamıştır. Kozlu şimendifer hattı ise 1,5 metre kadar yükseltilmiştir.

Kozlu iskelesi demirden Kilimli iskelesi ise ağaçtan daha geniş olarak inşa edildi. Böylece savaşta ihtiyaç duyulan kömür havzadan istenilen yerlere gönderilmiş oldu. Bu hizmetinden dolayı Hüseyin Fehmi Bey’e Dördüncü rütbeden Mecidiye Nişanı verildi.

Hüseyin Fehmi İMER Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşına girmeden birkaç gün önce Bahriye Nazırı Cemal Paşa tarafından İstanbul’a çağrıldı. Cemal Paşa ona büyük sırrı açtı: “Hükümetimizin dahi harbe girme ihtimali vardır. Böyle bir hal gerçekleştiğinde gerek donanmamıza gerekse trenlerimize yetecek kömürün teminine imkân var mıdır? Yoksa bu imkânı elde etmek için ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?” Gerekli olacak tahmini kömür miktarını da belirtti. Hüseyin Fehmi Bey o miktarın üstünde ihracat yapıldığını askerlik mükelleflerini madenlerde çalıştırmak suretiyle amele teminine eskisi gibi yetki verilirse bu miktarın daha da artacağını söyledi. Cemal Paşa durumdan memnun olup ve bu yetkinin irade- i seniye ( Padişahın emri) ile havzaya tebliğ edileceğini belirtti. Hüseyin Fehmi Bey derhal o gün Zonguldak’a dönme emri ile harekete geçer. İstanbul-Batum arasında işleyen bir Rus vapurunda yer bulur. Talihin cilvesi o yola çıktığında yani anılarında verdiği bilgilere göre tarihi tespit ediyoruz 27 Ekim 1914 günü Alman Amiral SOUCHON'un komutasında Goeben, Breslau ve dokuz Osmanlı savaş gemisinden oluşan bir donanma Karadeniz'e açıldı.

Donanma 29 Ekim 1914 sabahı Rus liman ve gemileriyle temas kurdu. , , Novorossisky ve limanlarını bombalandı. Bir mayın ve onbeş askeri nakliye gemisi batırıldı, bir torpidoya ağır hasar verildi. Bir kömür gemisi 3'ü subay 75 personeliyle esir alındı. Novorossisky'de buğday silolarıyla elli petrol deposu tahrip edildi. Bu gelişmeler bir dönüm noktası oldu ve 2 Kasım'da Rusya 5 Kasım'da İngiltere sırasıyla Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaş ilan ettiler.

Diğer ilginç bir durum ise Hüseyin Fehmi İMER’in bindiği gemi onu Zonguldak’a bıraktıktan sonra İnebolu’ya yaklaştığı sırada bir telsiz emri alarak yolcuları orada ve diğer iskelelerde indirmeyip ’a çıkarmış yolcular Sibirya’ya gönderilmiştir. Hüseyin Fehmi İMER hatıralarında şöyle der: “Talihim beni yarım saat önce Zonguldak’a çıkarmasaydı bende Sibirya’da kalacaktım”

Rusya Osmanlıya savaş açınca bir Rus kruvazörü Zonguldak önlerine gelip şehri top ateşine tutmuştur. Hüseyin Fehmi Bey halkın bombardımandan zarar görmemesi için Zonguldak demiryolunun özelliğinden yararlanarak dağların içindeki güvenli bölgelere “turuka” denilen maden direği vagonlarına insanları yüklemiş madenlerin içine sevk etmiştir. Bu usul savaş boyunca uygulanmış ve kimsenin kılına zarar gelmemiştir.

Ayrıca limandaki kömür taşıyan vagonları da emniyet altına almıştır. Bu işi büyük cesaretle bombardıman sürerken lokomotife binerek bizzat kendi organize etmiş vagonlar çekilerek istasyona getirilmiştir. Aynı durum kömür taşıyan mavnalar içinde geçerli idi. Biri dışında hiç biri zarar görmemiştir. Bütün bunlar olurken Zonguldak Kaymakamı bir Rus çıkartmasından korkarak polis komiseri ve jandarma komutanı ile beraber 6 saatlik mesafedeki Çaycuma’ya gitmişti. Bu şahıslar daha sonra divan-ı harbe verildiler. 21 Kasım 1914 tarihinde Hüseyin Fehmi İMER Cemal Paşa tarafından Dördüncü rütbeden Nişan-i Osmanî ile ödüllendirildi.

Rus bombardımanı sonrası Gelik maden ocağından işçilerden oluşan birkaç yüz kişilik silahlı grup Fransız şirketinin memurlarını öldürmek eşyalarını yağmalamak için harekete geçer. Hüseyin Fehmi Bey bu anarşiyi engellemek için Cemal Paşa ile haberleşir ve Jandarma Komutanı Emin Bey’in duruma el koyması kararlaştırılır. Ayaklanma alınan önlemlerle engellenerek havzadaki Fransız ve İtalyanların can güvenliği emniyet altına alınır.

I.Dünya savaşı boyunca donanmanın kömür ihtiyacını sağlanması için gayretlerinden dolayı Hüseyin Fehmi Bey’e müttefik Almanya tarafından İkinci rütbeden Demir Haç madalyası verilir. Bizzat Alman Amiral SOUCHON tarafından 18 Haziran 1918 tarihinde madalya Zonguldak limanında Yavuz zırhlısında takılır.

Hüseyin Fehmi Bey Milli Mücadele döneminde de Zonguldak Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti'nin kuruluşunda yer aldı. Sadrazam Ferit Paşanın Fransız işgali öncesi Zonguldak’a yolladığı kaymakamı Zonguldak deresinin karşısına geçirtmeyerek ona Kuvva-i Milliye adına gözdağı verdi. Fransız güçlerinin Bolu’da çıkan Kuvva-i Milliye aleyhtarı isyana asker desteği vermesini engelledi.

Hüseyin Fehmi Bey TBMM'nin kuruluşu ardından, o zamanın kömür kumpanyalarından "limandan yükledikleri maden kömürünün yıkanmışından üç, yıkanmamışından iki lira maden resmi alınmasını" öngören 28 Ağustos 1920 tarihli 11 numaralı kanunun çıkarılmasını sağladı.

Ayrıca yine o dönemde maden sahiplerinden amele ücretinin % 1’inin kesilerek bir yardım sandığına aktarılmasını öngören 151 sayılı yasanın hazırlık sürecide yine TBMM’nin kurulmasından üç ay sonra Mustafa Kemal’in direktifleriyle başlamıştır. İktisat Vekili Celal Bey 16 Ağustos 1336 ( 1920 ) tarihinde Ereğli Havza-i Fahmiyye Müdürü Hüseyin Fehmi Bey’e işçi-işveren ilişkileri hakkında bilgi verilmesi için “Dakika tehiri gayri caizdir” kaydıyla bir telgraf çekti. Hüseyin Fehmi Bey, gerekli bilgileri dosyalayıp, 14 Eylül 1339 (1920) tarihinde “gayet müstaceldir” kaydıyla çektiği telgrafında, malumatın postada olduğunu bildirdi.

151 sayılı yasa tasarısı 2 Mayıs 1921’de hükümet teklifi biçiminde gündeme geldi. Çıkarılacak yasanın “sadece Zonguldak Havzası’nda çalışan maden amelesini mi, Osmanlı ülkesinde bulunan bilumum ameleyi mi!” kapsayacağı uzun uzadıya tartışıldı. 4 Aralık 1922 tarihinde Yüksek Temyiz Mahkemesi yasanın sadece Zonguldak maden işçilerini kapsadığını kesin hükme bağladı.

151 sayılı yasanın 4. Maddesi Amelebirliği’nin kuruluşunu öngörür. Türkiye tarihinde işçi ve emekçilerin az da olsa bir sosyal güvenceye sahip olması için işverenlere yasal yükümlülük getiren 4. maddenin içeriği şöyledir: “Umum madenciler, nizamnameye uyularak amele tarafından teşkil olunacak yardım sandıklarına her ay içinde, çalıştırılacakları amelenin ücretlerinin % 1’inden düşük olmamak üzere para yardımında bulunmaya mecburdurlar.” Amele birliği ihtiyat ve Teavün Sandıkları, iki yıllık gecikmeyle 1923 yılının Aralık ayında havzada fiili hizmete başladı.

Hüseyin Fehmi İMER 11 Mayıs 1921 tarihinde 11 yıl hizmeti sonucunda Ereğli Maden Müdürlüğünden emekli oldu. Sonra özel kömür şirketlerinde çalıştı. Zonguldak Liva ve Vilayet Meclisi İdare azalığı, Umumi Meclis Azalığı, CHP İl Başkanlığı, Zonguldak Belediye Başkanlığı (1925 ve 1927), Zonguldak TSO Başkanlığı görevlerinde bulundu. Belediye başkanlığı döneminde Zonguldak'a elektrik getirilmesini sağladı. Bu hizmetlerinden ötürü TBMM kendisini İstiklal madalyası ile ödüllendirdi (1925). Halkevi yöneticiliği de yapan Hüseyin Fehmi İMER, Zonguldak'ta kömürün bulunması ve Uzun Mehmet konusunu ortaya atan öyküyü Tahir Akın KARAUĞUZ ve Ahmet Naim ÇILADIR ile birlikte kaleme aldı. Onların 1932 yılında hazırlamış oldukları bu öykü daha sonra ders kitapları ve ansiklopedilerde Zonguldak'ın var oluş destanı biçiminde yansıdı ve yer aldı.

Hüseyin Fehmi İMER Yüksek Maadin ve Sa¬nayi Mühendis Mektebi yani Zon¬guldak Yüksek Maden Mühendisi Mektebinin açılmasında da önemli hizmette bulunmuştur. Bu okul Türkiye Cumhuriyeti'nin madencilik alanında maden mühendisi yetiştiren ilk yüksekokulu olma özelliğini taşır. Türkiye’deki “Türk Maden Teknik Elemanı” miktarının yetersizliği dikkate alınarak, madenciliğin ihtiyaç duyduğu mühendisleri yetiştirmek üzere Ticaret Vekâleti’nin kararı ile kurulan okul 20 Ekim 1924 Pazartesi günü yapılan açılış töreninin ardından öğretime başlamıştır.

Okulun açıldığı ilk dönemlerde kullanılan binalar I. Dünya Savaşı sırasında havzadaki şirketler¬den toplanan paralarla kışla olarak inşa edilmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın ardın¬dan bu binalar Hüseyin Fehmi İMER’in girişimi ve böl¬ge komutanı Hayri Bey'in de yardımıyla Havza-i Fahmiye ( Zonguldak Kömür Bölgesi ) emrine bırakılmış¬tır.

Hüseyin Fehmi İMER Kömür Havzası ve geçmişi ile ilgili çalışmalarda da bulunmuştur. Amacı topladığı dokümanlarla bir havza tarihi yazmaktı. Bunu başaramasa da kendi ifadesine göre “Bolu Salnamesi” ve “İş Dergisi”ne yazılar yazmıştır. Zonguldak Halkevi tarafından 1944 yılında “Ereğli Maden Kömürü Havzası Tarihçesi” adında 48 sayfalık küçük bir kitap hazırlamıştır. Ayrıca Cumhuriyetin 10.yıldönümünde Zonguldak Ticaret Odası’nın çıkardığı kitabında kendi eseri olduğunu ifade eder.

Hüseyin Fehmi İMER'in anıları, Kerim YUND tarafından yazarın sağlığında yayına hazırlandığı halde, ölümünden ancak 13 yıl sonra yayınlanmıştır. 1944 tarihli makale ile 1973 yılında basılan Hayatı-Hatıraları adlı kitap, çarpıcı vurgu farklılıklarıyla çok değerli bir karşılaştırma olanağı sağlar. Hatıralar, İMER'in maden müdürlüğü döneminde, yani Birinci Dünya Savaşı yılları ile bu savaşın öncesinde ve sonrasında kömür madenleri üzerine çok önemli bilgiler sunmaktadır, öte yandan, bu kitap sessiz kaldığı konular açısından daha da ilginçtir.

Araştırmacı Yazar Kadir TUNCER Havza tarihinde işçi hareketleri ve kent tarihi açısından Hüseyin Fehmi İMER ile ilgili şu bilgileri vermektedir:

“Ekim 1911: Gelik ocağında çalışan işçiler direnişe geçti. Daha önceki Temmuz 1910 direnişinde işçiler lehine rapor veren Havza Kömür Müdürü Hüseyin Fehmi İMER, bu defa üst makamlara işçi aleyhine, yani “işçiler haksızdır” diye rapor vermiştir.”

“26 Ocak 1913 tarihinde Ereğli ve Çatalağzı arasındaki 8 iskeleden, açıklarda bekleyen gemilere kömür taşıyan deniz amelesi topluca iş bıraktı. Bundan etkilenen 12 maden ocağı sahibi, bu direnişin bastırılması için Maden Müdürlüğü’ne topluca dilekçe verdi. Havza Maden Müdürü Hüseyin Fehmi İMER başkanlığındaki heyet, çalışmayan işçi ve kayıkçıların; çalışacak olan başka işçi ve kayıkçılara mani olamayacağı yolunda karar alarak direnişe son verdirdiler.”

“Meşrutiyet Mahallesi, Mithatpaşa Mahallesi, Terakki Mahallesi ve Ontemmuz Mahallesi gibi mahalle isimleri 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanı sonrası Zonguldak’a gelen, başta Havza Kömür Müdürü Hüseyin Fehmi İMER, Akın Tahir KARAUĞUZ ve diğer İttihatçı kadrolar tarafından 1920 öncesi verilmiştir.”

Hüseyin Fehmi İMER yine hatıralarında soyadının hikâyesini şöyle anlatır babası sıkça “ben zenginlerin zenginiyim” ifadesini kullanırmış. “Soyadı kanunu çıkınca zenginlerin zengini manasına gelen İMER kelimesini soyadı olarak aldım.”

Hüseyin Fehmi İMER’in evlilik hadisesi de ilginçtir. Kendisi verem geçirdiğinden evlilikten çekinirmiş Annesi ve diğer aile yakınlarının ısrarı ile Mersin’de memur iken Sadaret Müsteşarı Şekip Paşanın oğlu Memduh beyin kızı olan Zehra Mediha Hanım ile hiç birbirlerini görmeden nikâhları kıyılmıştır. Hüseyin Fehmi Bey vekil ve şahitlerini telgraf ile İstanbul’a bildirmiştir. Bu evlilikten 4 kızı dünyaya gelir isimleri; Fatma Vellade, Emine Süheylan, Ayşe Hümeyra ve Mehlika’dır.

Hüseyin Fehmi İMER yerleştiği İstanbul'da 14 Haziran 1960 tarihinde yaşamını yitirdi. Ereğli-Zonguldak Havza Tarihinde önemli bir motif olan Hüseyin Fehmi İMER’i saygı ve rahmetle yâd ediyorum.

KAYNAKLAR:

1)Kerim YUND, Seçkin Türk Ormancısı Hüseyin Fehmi İMER: Hayatı - Hatıraları (1871 1960 ) Baha Matbaası, İstanbul, 1973

2)http://haberzonguldak2.com/zonTarih/zonTarih/1910/1910_ZONGULDAKTA.htm

3)Yrd. Doç. Dr. Alaaddin ÇAKIR, Zonguldak'ın Madencilik Tarihi Ve Kültürü Ders Notları (Son Güncelleme: Kasım 2011)

4)http://tr.wikipedia.org/wiki/Goeben_ve_Breslau'nun_takibi

5)http://www.evrensel.net/v1/99/07/25/sendika.html

6)http://haberzonguldak2.com/anaSayfa/antoloji/huseyin_fehmi_imer.htm

7)Gürdal ÖZÇAKIR, “Zonguldak Maden Mühendis Mekteb-İ Âlisi” Bir Okulun Bir Hayalin Hikâyesi

8)Donald QUATAERT, Zonguldak Maden İşçilerinin Hayatı, 1870-1920

9)http://www.halkinsesi.com.tr/yazar/5917-kadir-tuncer-zonguldak-tarihinde-39ekim39-ayi-1911-1967.html

10)http://halkinsesi.com.tr/yazar/7467-kadir-tuncer-zonguldak-tarihinde-39ocak39-ayi.html

11)http://halkinsesi.com.tr/yazar/7684-kadir-tuncer-zonguldak39ta-kac-mahalle.html

 
Gösterim : 4596
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 22293179, Bugün: 1104 kez ziyaret edilmiştir.