Tarih 1915, dünya kaynıyor, savaşlar, savaşlar... Topal İsmail Ağanın dört oğlu var. Oğullarından ikincisi hafız Mustafa, İsmail Ağa, hafız Mustafa'yı daha bir fazla seviyor. Çünkü, Mustafa her bakımdan mümtaz bir delikanlı,hem hafız. Köyün ileri gelen iki ailesi var; İsmail Ağa ve Karagülle Hüseyin ağa. İsmail Ağa, oğlu hafız Mustafa'yı Karagüllelerin kızıyla evlendirir. Hafız Mustafa'nın,bir kız çocuğu doğar.hafız Mustafa, vatan müdafası için, anasından, babasından, taptaze hanından henüz dünyaya geleli onbeş gün olan yavrusundan ayrılır, batı cephelerinde savaşmaya gider. Gidiş o gidiş... Herkesin babası var, hafızın kızının babası yok, amma, dedesi, ebesi, annesi ve emmileri, yengeleri var. Acaba, küçük kız babasının ayrılışını ruhunda duyarak bir ah! çekmişmiydi? Bilinmez, gaybı Allah'dan başka bilen yok.
Dedesi, hafızının yadigarını himayesine alır babasının yokluğunu hissettirmemek için elinden geleni yapar. Annesi ve dedesi, şefkat, sevgi kanatlarını, hafızın kızına germişlerdir. Fakat, İsmail ağanın yaşı hayli ilerlediği için,evin geçimini oğulları ve gelinleri çalışarak temin ediyorlar. İsmail Ağanın çok arazisi, bağları, bahceleri ve hayvanları var, bunlar bakım ister, buda insan gücü ile yapılacak işler. Hafızın kızı küçük. Emmilerinin de çocukları var, evet onların hem anneleri, hem babaları var, amma onun hafız babası çok, çok uzaklarda... Seneler, seneler birbirini takip eder, gaziler köylerine, memleketlerine dönerler, şehitlerin şehadet haberleri gelir, lakin Hafız Mustafa'dan bir haber alınamaz. Şöyle, böyle hafızın kızı da büyümektedir. Etrafına bakar, herkesin babası var da benim babam nerededir, diye düşünür.
Günlerde birgün annesine der ki: —benim babam nerede? Annesi : -baban, vatanımızın müdafası için, vatanımızı işgal edip, milletimizi esaret altına almak isteyen, alçak düşmanlarımızla, Allah yolunda savaşmaya gitti. Küçük kız, her ne kadar o anda anasının bu sözlerin manasını tam anlamadıysa da, o sözlerin ulvîyetini ruhunun derinliklerinde kana kana hissetmiştir.
Seneler geçip, Hafız Mustafa'dan haber alınamayınca, İsmail Ağa,bekar olan küçük oğlu Osman'la, gelinini evlendirir. Hafızın kızının gönlü, bu evliliğe hiç razı olmaz,ruhunda fırtınalar kopar. Fakat elinden birşey gelmez, kaderine razı olmaktan başka ne yapabilir? Annesine de, için için, hiç kimseye hissettirmeden kırılır, bu yüzden.
Osman emmi çiftci. Hafızın kızı,emmisine yardımcı. Öküzlerini güdüyor. Osman Emmi çift sürerken yeğeni hafızın kızını öküzlerin önünde yürütüyor, sanki öküzlere rehberlik ettiriyor.
Küçük kız emmisine su getiriyor, azığını taşıyor, sofrasını kuruyor. Emmisine karşı soğuk, babasının yerine kimsenin geçemeyeceğini düşünüyor. Babanın yerini kimse dolduramaz.
Onun bütün hasreti babası. Dedesi, kendisine çok şefkat, sevgi gösteriyor, o da dedesini çok seviyor, amma, ille de baba, ille de baba. O her şeye, herkese baba hasreti ile bakıyor baba hasretine göre değerlendiriyor.
Hafızın kızının, en çok sevdiği öküzleri,öküzlerine gözü gibi bakıyor, hatta diyebilirim ki; gözlerinden bile öte. Onları, yemez yedirir, azığına ortak eder, ekmeğini bile onlara verir.
Öküzleri onun her şeysi, kırılmadığı sadece öküzler. Köyünün en besili, en güçlü kuvvetli öküzleri illaki de onun öküzleri olacak, o bundan çok mutluluk duyuyor. Hafızın kızının Osman Emmisinden iki erkek kardeşi oldu. Onun için kardeşleri sevinç kaynağı, kardeşlerini olağanüstü bir sevgiyle seviyor.
Çok küçük yaşda, hafızın kızını evlendirdiler. O mis kokan çiçekli dağlarda çobanlık yaparak ,öküzlerini güderek ,onların arkasında koşturarak, Anadolu yaylalarının temiz havasını teneffüs ederek. Tertemiz soğuk suları içerek büyüdüğü için, çok güzel, çok güçlü kuvveli. Çok becerikli, boylu boslu tam bir Osmanlı hanımı olmuştu. Atı ve ata binmeyi çok sever. Yarışmaktan çok hoşlanır, her cihette hep birinci gelmek ister ve öyle de olurdu. Sadece atı değil bütün hayvanları sever, hayvanlarla öyle alaka kurar ki ; adeta onlarla konuşur, dertleşir. Acaba, bitmeyen onu cayır cayır yakan baba hasretinin ateşini, bir nebze olsun söndürmek veya hafifletmek için hayvanlarla söyleşiyor, türküler, şarkılarla dertlerini mi dillendiriyordu bilinmez.
Hafızın kızının mutlu bir aile yuvası oldu. Allah, kızlı erkekli çocuklar verdi. Varlıklı, bolluk içinde geçen, güzel bir hayatları vardı. Amma hiç bir şey onun baba hasretine çare olamadı,hep bir gün babasının gelebileceğini hayal etti.
Hafızın kızı, Ahmet dayısının da babası gibi savaşa gittiğini ve o'nun Çanakkale'de şehit olduğunu biliyordu. Anneannesinin de oğlu için hep evlat hasretiyle yandığını, şöyle anlatmıştı ;
- Asiye Anam, dayım için ağlar ağıtlar yakardı. Ahmed'im, Ahmed'im...diye inler, sayıklardı.
Asiye anam ölürken ;
-"Ahmet..., Ahmet..., işte Ahmet, işte atı" diyor, şehadetle, ruhunu teslim ediyordu. Şehit oğlu, Asiye anam ruhunu teslim ederken anasının başına gelmişti, herhalde anasını da şehitler diyarına götürecekti. İşte Ahmet, işte atı. (Şehitler ölmez.)
Aziz okuyucularım, Hafızın kızının babası Hafız Mustafa, yani benim dedem de Çanakkale'de şehit olmuştu. Ben bizzat, Çanakkale şehitliğinde, şehit dedemin kabrini 2011 tarihinde buldum ve ziyaret ettim. Hafız dedemin künyesi :
Baba adı :İsmail Adı :Mustafa Doğum yılı:1883
Sınıfı :Piyade Rütbesi : Er Askerlik şubesi :Ürgüp
İli :Nevşehir Köyü :Ürgüp / Karacaören
Kolordu:1 Fırka :1 Alay :124 Tabur :3 Bölük :10
Harb : Birinci Dünya Savaşı Cephe: Çanakkale
Ölüm yeri :Tiryandafil Seddül Bahir Çiftliği
Ölüm tarihi:17- 4 -1915, Eski tarih :17- 4 -1331
Fakat, ne yazıkki anama sağlığında bunu, hafız babasının şehit olduğunu duyuramadık. 2006 Ağustos ayının 25'nci günü, ben Medine'den Mekke'ye giderken, anamın vefat haberi geldi. Anam bir ömür boyu hasret çektiği şehit babasına ve tüm sevdiklerine kavuşmuştu. Bir ömür boyu çekilen hasretin vuslatı, meğer ebedî hayatta nasibmiş. Anamın vefat haberi, ben o anda Ka'be'nin karşısındayım. Ka'be ilk görülünce yapılan düâlar makbülmüş, bütün geçmişlerimize rahmetler ve yaşayanlarımıza hayırlı ömürler dileklerimle, hoşca kalın.