Kayıt Tarihi: 28 Ekim 2013 Pazartesi 22:20
EMANETİNİ AL ALAHIM!

Her yaratılana verilenlerin en değerlisi sıhhattir, sağlıktır. Çoğu zaman sağlığımızın kıymetini bilmez, düşünmez hoyratça kullanırız. Ne zaman sağlığımızdan bir şeyler kaybetmeye başlayınca meselenin önemini kavramaya başlarız, fakat, çoğu zaman iş işten geçmiş olur, pişmanlık, nedamet fayda vermez.

Sağlığımızı korumak için ana kurallara uymak mecburiyetindeyiz. İslâm hükemasının Eflâtun'u ve hekimler şeyhi, feylesofların üstadı, dâhi-i meşhur ebu ali ibni Sina, yalnız tıp noktasında: ( yeyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. 7:31.) Ayetini şöyle tefsir etmiş, demiş:

( Yani, ilm-i tıbbı iki satırda topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır, yorucu hal, taam taam, yemek yemek üstüne yemek yemektir.)

Hazreti Muhammed (S.A.V.) şöyle tavsiye ediyor: "Midenizin üçe bölün; üçte biri yiyecek için, üçte biri içecek için, üçte biri nefes için ayırın."

Uzaktan bir yakınımız vardı, oldukça şişmandı. Hastalanınca ziyaretine gittim. Dinimizde hasta ziyareti çok önemlidir, hele bu hasta akraba olursa, ziyaret çok daha fazla ehemmiyet kesbeder.

Peygamberimiz (A.S.V.) hasta ziyaretini şöyle tasvir etmiştir :"Kim bir hastayı ziyaret ederse, cennet bahçelerinde, cennet meyvelerini toplamaya devam eder, ta hasta ziyaretinden dönünceye kadar."

Çok enteserandır, efendimiz (S.A.V.), hasta Yahudî bir genci ziyarete gitti. İslâm peygamberinin bu ziyareti, Yahudî genci öyle etkiledi ki; müslüman oldu. Oğlunun müslüman oluşunu yahudî babası da tasvip etti.

Yakınımızı ziyaret edip, hal hatır sorduk, geçmiş olsun, Allah hayırlı şifalar versin dedim. Kendisi şöyle anlattı :

-Felç oldum, hemen koştum, aynanın karşısına geçtim, aman ALLAH'IM yüzümde bulunan azalarımın hepsi yerinden kaymış; gözlerim, ağzım, dudaklarım, burnum, yüzlerim, alnım pek çirkin hal almışlar, ben bu muyum, bu halimle nasıl insanların karşısına çıkabilirim,dedim, işte aynada gördüğüm o manzara karşısında ihtiyarsız: "ALLAH'IM EMÂNETİNİ AL" iye ALLAH'A ilticâ edip, yalvardım.

Bu yazıyı yazışımın asıl sebebi; çok sevdiğim bir dostumun kaybettiği kızı için taziyeye gittiğimizde, şöyle anlattılar:

-Uzun zaman hastalık devam ediyordu. Akla gelebilen her çareye başvuruldu, bütün imkanlar seferber edildi, ne yazık ki hastalık gittikçe daha da ilerledi, hastanın gözleri göremez hal aldı, dahası aklı da kayboldu, çare kalmadığını düşünen baba: "EMÂNETİNİ AL ALLAH'IM!" diyiverdi. Bunlar, Allah'a, ahirete, ebedî hayata kesin olarak inanan kimselerin gönlünden kopup gelen yakarışlarıdır.

Bir mü'min, ne hal üzere olursa olsun, çok zor durumlarda da olsa, ölümü, hem kendisi için,hem de başkaları için istememeli. Çünkü, hazreti rasülullah (S.A.V.) : “Ölümü temenni etmeyiniz. Allah'ım benim için hayat hayırlı ise, hayatımı devam ettir, yok ölümüm hayırlı ise onu ver, deyiniz.) Buyurmuştur.yine buyuruyor ki;(hayat, herkes için iyidir, iyi olanlar iyiliğini artırır, kötü yolda olanlar, pişman olup, tevbe edip, hak yola avdet edebilirler.”

Biz müslümanlar, dinimizin yüce hakikatlarına kesin olarak uyarsak, Dünya hayatı için de,ebedî hayat için de hayırlı neticelere ulaşırız. Ne olursa olsun, bir şeyi yapmadan veya söylemeden önce, dinimizin emirlerini, hükümlerini, tavsiyelerini iyice bilip, öğrenip, ona göre hareket etmemiz, ona göre söz söylememiz gerekir. İslâm'ın ulvî hakikatlarına tam uyan müslümanların, kolay kolay hasta olmadıkları tarihî gerçeklerdendir. Zira, dinimiz temizliğe çok önem vermiş, "TEMİZLİK İMANDANDIR." demiş, sağlığımıza zararlı olan her şeyi haram kılmış, yasaklamış, her türlü aşırılılıktan sakındırmış, hayırlı olan daima orta yolu tutmaktır, demiş, nikahı helâl kılarken, nikah dışı bütün ilişkileri yasaklamış, haksızlığın, zulmün kapısını sonuna kadar kapatmış, her zaman aklın, adaletin gereğini yerine getirmeyi, ana kural olarak tespit etmiştir.

İnsanlar arasında tam bir eşitliği getirmiş, herkese hakka uyma bilincini yerleştirmiştir. Kişiyi bencillikten kurtarmış, diğer gamlık duygusu ile donatmıştır.

Aslında, hastalık ta çok fena bir şey değildir. Bakışa göre rengi değişir. Hastalık, çok fena bir şey olsaydı, ALLAH, sevdiklerine hastalık vermezdi. Kur'an'dan öğreniyoruz ki; en çetin, en ağır, en zor hastalıkla karşılaşan, Eyyub (A.S.) dır. O bir peygamberdir ve Allah'ın en çok sevdiği kullarındandır. Allah, Eyyub'u imtihan etmiştir. Eyyub da, sabırla, şükürle imtihanı kazanmıştır. Her hastanın Eyyub peygamberi örnek almasında, kendisi için, hem hastalığı, hem maddî, hem manevî hayatı bakımdan çok faydaları vardır. Allah, her insanı imtihan için, sınamak için dünya'ya getirmiştir. Herkesin imtihanı, sınavı aynı değildir, zenginlikle de,fakirlikle de, sağlıkla da, hastalıkla da imtihan eder, mesele, insanın imtihan sırrını, neden sınava tabi tutulduğunu anlaması, idrak etmesidir. Bu sırrı anlayanlar, imtihanı kazanır, hem dünya mutluluğunu, hem sonsuz ahiret saadetini elde eder. Bütün peygamberler ve onların yollarında gidenler, bizler için, en güzel rehberlerdir. Süleyman (A.S.) çok zengindi, imtihanı kazandı, Karun da çok zengindi imtihanı kaybetti. Eyyub Aleyhisselam ve hak yolda gidenler hep imtihanı kazandı, israfat ve suistimal ile islâmî yolu terkedip hastalananlar, dünya hayatlarını da mahvettiler, imtihanı kaybederek sonsuz saadetten de mahrum kaldılar.

Bütün hocalarımı rahmetle anıyorum. Orta okulda hocalarımdan biri şöyle derdi : "Ayağını sıcak tut, başını serin, çok yeme, düşünme derin."

Bütün insanlığa, müslüman kardeşlerimize, hastalarımıza, şâfi-i mutlak olan Allah'tan şifalar dilerken, maddî ve manevî kurtuluşumuz olan islâm'a dört elle sarılalım derim.

Hoşca kalın, Allah'a emanet olun.

 
Gösterim : 2137
YORUMLAR
Web sitemiz 04.03.2012 tarihinden itibaren;
Toplam: 22651767, Bugün: 762 kez ziyaret edilmiştir.